Devrisi gün Hadro ile buluştuk, kredi çekmek üzere banka şubesine vardık. Numara alıp beklemeye başladık. Sıra bize gelince müşteri temsilcisi kabul buyurdu, cıncık odaya dıkıldık. Hadro, kendi döneminde yaşıyormuş gibi çok rahattı, koltuğa yanfiriş oturdu. Ayaklarını taburenin üstüne kattı, tespihini çıkardı. Gıpraşmadan bir süre öyle durdu. Bar bağlamış çorapları öyle pis kokuyordu ki, ötegeçeden hissedilebilirdi. Bellenki karşısındaki yumuş uşağıydı.
Kredi alacak gibi değil, verecek gibiydi, adeta. Yani ekeliği tavan yapmıştı. Görevli bayan muhaladı, ama renk vermedi.
Meramımızı anlattık, belge istedi. Benim şartlar zaten uymuyordu, Hodro’nun ise ne sigortası, ne de başka bir sosyal güvencesi vardı. Banka görevlisi, “Bu şartlarda kredi veremeyiz” uyarısında bulununca Hadro, “Taşköprü benim deel mi. İpotek olarak göstereceğim” dedi. Görevli pel pel bakmaya başladı. Kendini toparladıktan sonra Hadro’nun kimlik numarasını aldı bilgisayara yumuldu, “Beyefendi burası SİT alanı. İpotek kabul edemeyiz” yanıtını verince ortalık birden gerildi. Hadro zumzuğunu sıktı, “Ne diyon sen gı? Cırlavık gibi ötme. Eşkere yapma, mahana üretme” diye bağırdı. Baktım ortalık ellialtıya gidecek araya girip, sakinleştirmek istedim. Hadro dellenmişti, bi kere. Beni sürekli bizzikliyor, “Lan İso, kalemin beni serbest bıraksın 2 bin yıl önceye döniim, bunu malamat edim” diye yalvarmaya başladı. Hadro habire sokurdanıyor, ben mısmıl olmasını söylüyordum. Aynı “Şahane Hayatım” dizisindeki Şebo ile Niyazi çekişmesini yaşıyorduk, sanki…
Sesler iyice yükselince “Erol Taş” edasıyla biri dıkıldı, cıncık odaya. Meğerse müdürmüş. Hadro’yu görünce “Aboov kimler gelmiş!” dedi. İki adım anarya gitti, karşısında esas duruşta dinelmeye başladı. Aşkarsız müdür anında Hulusi Kentmen’e dönüştü. Meseleyi kapçıklayınca görevliye babacan tavırla, “Gadasını aldığım, galleyi aç ne kadar para istiyorsa derhal taktim et. Kefil benim” talimatını verdi. Ne de olsa müşteri (hangi döneme ait olursa, olsun) essah feriştahtı. Belli ki müdürün ödü sırtmıştı.
Mesele dadlıya bağlanınca Hadro da rahatladı ve “Demitten sana söyledim, dinlemedin. Kıytırık bir konudan nerdeyse araya gidecektin” dedi görevliye, bıyık altından sırıtarak…
Silme para olan çantayı alan Hadro, koluma girdi, müdür ile görevliye kaş/göz işaretiyle “Görüşürük” mesajını iletti. Bana da, “Para tamam. Sıra cep telefonu almaya geldi. Boş boşçuya mı, yoksa Çakmak Plaza’ya mı gidek, gardaş?” diye sordu. Ne diyeceğimi bilemedim, yeni maceralar yaşamak üzere goyulduk yola…