Cennet Türkiye’min Cennet Köşelerinden yalnızca minicik bir noktası “Amasra”.. Dünyanın gözbebeği..
Her zaman gezdiğim yerler arasında kendi çapımda kriterler uygularım. İşte bu kriterler benim için aslında çok önemlidir. Hep; iş güç bitince, hayat gailesinden artık biraz da olsa el etek çekince nerenede yaşamak isteyeceğimi sorarım kendime.. Kriterim en önce budur.. Hiç sıkılmadan yaşayacağım yer neresidir?… İşte bu listenin Türkiye’deki en önünde yer alan bölge Batı Karadeniz ve ilk isim de AMASRA’dır..
Böyle yerleri ilk gördüğümde hep şunu sorarım kendime; Acaba burada yaşayan insanlar ne kadar şanslı olduklarını biliyorlar mı?..
AMASRA yüzyıllardır insanların paylaşamadığı, tepeden bakar bakmaz gözlerine inanamadıkları bir yer olmuş… Fatih Sultan Mehmet’in; şimdilerde “Bakacak” dediğimiz tepeden yarımadaya baktığında Lala Mustafa Paşa’ya “Lala lala Çeşm’i Cihan bu mu ola?” dediği rivayet edilir.. Yani Amasra’yı Dünyanın Gözbebeğine benzetmiştir..
Tepeden baktığınızda muhteşem manzarası sizi ziyadesiyle etkilemişken Amasra’ya indiğinizde Amasra’lıların sıcaklıkları ve İstanbul’dan gelip de yerleşen pek çok insanın burayı kendi şehri bellemesi tuzu biberi..
Amasra harika bir yarımada ve yarımadayı gezmeye müzesi ile başlayıp tamamen kalenin içine girmiş yerleşim muhteşem bir manzara sunuyor turistlere. Her mevsim başka güzelliklerle turistlerin beğenisini kazanan Amasra bana her zaman Batı Karadeniz’in Bodrum’u gibi gelmiştir. Gece eğlencesi ve Restoranlarına diyecek yoktur ammaaa meşhur Amasra Salatası herhalde dünyanın hiçbir yerinde bu kadar lezzetli değildir. Küçük ve butik otellerin hiç eyvallahı yoktur turiste çünkü her daim özellikle Ankara ve İstanbul’dan gelen daimi yolcuları doldurur otelleri.. Yarımada olunca sağa gitseniz deniz, sola gitseniz deniz.. Hava güzelse atlayın tekneye ve mini bir tekne turuyla taçlandırın gezinizi, insansız ada Tavşan Adası’nın etrafını tavaf edip keyfini çıkarın Amasra’nın..
En güzel yerlerinden biri Tahtacılar çarşısı diye anılan güzel bir çarşı, yok yok bu çarşıda.. Esnaf yakanıza yapışmıyor gezerken, herkes sakin sakin işini gücünü yapıyor.. Biraz yürüdüğünüzde, hemen her zaman kurulan Pazarda çevre köylerden gelenler ürünlerini sergiliyorlar, erişte, dağ çileği gibi enfes reçeller.. Ama benim vazgeçemediğim ve her seferinde yükleyip getirdiğim; Çöven Ekmeği… Yok böyle bir lezzet.. Yola devam edip kalenin kapısına vardığımızda bozuk paramızı hazırlayıp kale kapısının üstündeki delikten geçirmeye çalışıyoruz.. Niye mi? Her yerde olduğu gibi tabi ki dileğimiz olsun diye (!).. Kale içini geziyoruz, yeni yerleşim ve kale iç içe.. Biraz soluklanmak için gidilebilecek en güzel yer “Ağlayan Ağaç”.. Çayın kahvenin en güzelini orada içiyoruz.. Neden mi Ağlayan ağaç diyorlar? Zaten rehberlik de yapan kafe sahipleri bunu bir güzel açıklıyorlar size.. İsterseniz bu kısmını da onlara bırakalım, bırakalım ki gittiğinizde mutlaka uğrayıp öğrenin..
Darısı birlikte gezmelere…
Belgin Özçelik
https://www.facebook.com/belgininbavulu