Türkiye’de araştırılmadan, geliştirilmeden, yerinde görülmeden alınan bazı kararlar ne yazık ki sonradan telafisi güç zararlar doğuruyor. 2012 yılında çıkan yasa doğrultusunda 2014 yerel seçimlerinden sonra başlamak üzere 30 ili kapsayan yeni bir model geliştirildi. ‘Büyükşehir ya da Bütünşehir Yasası’ adı verilen bu modelle 30 ildeki il özel idareleri, belde belediyeleri kapatıldı. Bu tarihe kadar yalnızca ilin merkezinde yetkili olan Büyükşehir Belediyeleri, illerin tümünde yetkili kılındı. Hukuki olarak ayrı bir adı olmasa da uygulamada ‘Bütünşehir Belediyesi’ veya ‘İl Belediyesi’ olarak şehrin tamamına hizmet vermeye çalışan belediyelerin bugünkü halini görüyorsunuz.
Belediye başkanlarının dahi şikayetçi olduğu bu konunun devamı da gelecekti de neyse ki son anda rafa kaldırıldı. Kalan 51 ilde ‘Bütünşehir Modeli’ uygulanacaktı ki; yanlışın üstüne yanlış yapılacağı anlaşılmış olsa gerek şimdilik model üzerinde konuşan yok. Öyle ki; yeni model de uygulamaya konulmuş olsa belde belediyelerini bırakın köy muhtarlıkları bile kalkmış olacaktı. Düşünsenize; zaten muhatap bulmakta zorlanan köylümüz, çalacak bir muhtar kapısı bulamayacaktı.
***
Atatürk, yurdun her karışında izi olan, üreten, doyuran köylüyü haklı olarak ‘milletin efendisi’ ilan etmiş ama bizim geldiğimiz noktada hizmet fakiri köylerde neredeyse insan kalmayacak.
***
Bayram tatilini fırsat bilerek uzun yıllar gidemediğim köyüme gitme şansım oldu. Nenemi, dedemi, amcalarımı, kuzenlerimi, yengelerimi, yeğenlerimi, teyzemi görmek bana inanılmaz bir mutluluk verdi. Dicle Barajı’nda Mehmedim ve Seyit Alimle yüzme keyfinin tarifi bile imkansızdı… Köy yaşamının huzurunu birkaç günlüğüne de olsa teneffüs etmek manevi bir haz almamı sağladı.
***
İnekler, koyunlar, keçiler, meyve ağaçları, bahçedeki tavuklar… Geceyi süsleyen yıldızlar, mis gibi hava… Yoğurdunu, peynirini, tereyağını, ekmeğini kendi yapan, kümesten –şehirlerdeki vatandaşın köy yumurtası dediği- gerçek yumurtayı el yapımı tereyağı eşliğinde sofraya sunan, tarlasında ürettiği mısırı, buğdayı, arpayı, üzümü, karpuzu, kavunu, elmayı-armudu ilçelere, illere aktaran sıcakkanlı, misafirperver insanlarla bir arada olmak paha biçilmezdi benim için…
İlçe merkezinde amcamın yanında yürürken tanımadığım insanların yanıma gelip ‘hoş geldin’ demesi, bayramımı kutlaması ise kimi zaman saatlerce yürümeme rağmen bir tek tanıdıkla bile karşılaşmadığım Adana caddelerini hatırlattı.
***
Şunu söylemeye çalışıyorum; Köylü toprağından uzaklaştırılmasın. İş imkanı sunulsun. İster batıda, ister doğuda… Nerede olursa olsun… Yurdun her köşesindeki köylü yerinde desteklenirse, üretime daha çok katkı sunmasına olanak tanınırsa çağdaş bir dünya ülkesi olma yolunda hızla ilerleyebiliriz. Allahın yabancısı tarım topraklarını koruyup çiftçisini desteklerken ve çiftçi nüfusunu arttırmaya çalışırken bize ‘tarım nüfusunuzu düşürün’ dayatmasında bulunmasın. Köylünün elinden muhtarlık, kaymakamlık, ilçe belediyeleri, il özel idare temsilcilikleri alınmasın. Her an derdini anlatabileceği bir muhatap bulabilsin.
Çiftçimiz, köylümüz, büyükşehirin büyük sorunlarına mahkum edilirse ve bu sorunlar altında ezilmeye devam ederse, en önemlisi köyünü, yurdunu, çiftliğini, toprağını terk ederse yiyecek ekmek bulamayız ona göre!
Sakın ha sakın!
Köy deyip geçmeyin!