“Her mevsimine buruk bir anı kattık o kentin
Güz çiçeklerini ezdik papatyalara öyküler yaktık
Ağladık ta ki akmayıncaya dek yaşlar
Sevinçlerimizi Güney Rüzgarlarında bıraktık.
Seven bir yanımız vardı üstelik sevgilere inat
Bir yanımız susmuş sevdalara dargın
Alın dedik alın bu aydınlık sabahlar sizin olsun
Sevda yeniği bir yüreğimiz var onu bize bırakın.”
Bir Adana sevdalısı sevgili dostum Selahattin Mamay’ın bir şiirini sizlerle paylaşmak, bu dizelerin sıcaklığı içinde beraberce zamanda bir yolculuğa çıkalım istedim.
Bu kentte yaşanabilecek bütün güzellikleri yaşadık.
Umutlarımıza; acılarımızı, sevinçlerimizi ve özlemlerimizi kattık.
Portakal çiçeklerinin kokusuysa sarhoş olduk.
Dostluklarımızı hilesiz, hurdasız,ön yargısız edindik.
Bir bardak “şalgamla””küncümüzü”,”gazan gevreğini” beraberce paylaştık.
Sarısıcaklarda “cımcılık olup,”tas tas” “aşlamalar “içtik.
Seyhan Baraj Gölünde, sulama kanallarında “çimdik”.
Bazen günde birkaç kez, su dolu “helkeleri” serinlemek için başımızdan aşağı boca ettik.
Pavyon çıkışlarında soluğumuzu bir “şırdancının” tenceresinin başında aldık,şırdan dolmalarına kıtlıktan çıkmışçasına saldırdık.
Sivrisinek saldırılarından korunmak için”cibinlik” altlarına sığındık.
Her bayram öncesi “Mestan Hamamında,Çarşı Hamamında”yıkandık.
Bir “Mongol Gömleğe “sahip olmak için para biriktirdik.
“Cıncık”,”keleş” gibi olmak için kendimize özen gösterdik.
Dünyanın en iyi açık hava pastahanelerinde “halka tatlısı,garaguş “ yeme yarışına girdik.
“Bici bicinin” renkli suyuna kaşık salladık,kar bulursak”karsanbaç”yaptık.
Her şeye devadır inancıyla “hind incirlerini” tüm tüm yuttuk.
Karınlarımızı ekmeği fazla “Adana kebabı’nı” “sokum”yaptırarak yedik.
“Sıkma”çeşitlerinden,”ilişkin”yemekten asla vazgeçmedik.
“Analı- kızlı, içli köfteyi” iyi yapan komşu teyzelere ne diller döktük.
Yeri zamanı gelince ve haksızlıklara karşı “dayılandık”.
“Cibiliyeti bozuklara” asla papuç bırakmadık.
Sevgilimizi beklerken ; “Ayas Koleji’nin, Kız Lisesi’nin” ve sadece kız öğrencilerin devam ettiği okulların önlerinde“dineldik”.
Herkesin ” gadasını aldık.”
Kimsenin ” mabalını almadık.”
Hayretlerimizi “ abooov!” ünlemiyle haykırdık.
Bazen ölçüsünü kaçırarak “mavralar”attık.
Ancak“Lavgarlara “,”vıttırı vızzık” adamlara yüz vermedik.
“Mahana bulduk,ama söz verince asla “portmadık”.
İnce alaylarımızın sonunda ya “allööşş” ya da “zort” çektik.
Düğünlerde “üç ayağı” güzel oynayan arkadaşlarımızı hayranlıkla seyrettik,düğün sahibine katkı için”gırgım attık”.
“Gıran Giresice”,”soykası batasıca” “türemeseciye” deyip kimseye kolay kolay beddua etmedik.
“Kirvelerimizi hısımlarımızdan”üstün tuttuk.
Okulu kırdığımızda, soluğu “Çelik ve Lüks sinemalarının” egzotik salonlarında aldık. Film arası atılan parçalarda en gaddar sevişme sahnelerine şahit olduk.Behçet Nacar’ın “Parçala Behçet” filmlerini bir derbi maçı havası içinde, sloganlar,alkışlar arasında izledik.
Yazlık Sinemalarda “Yılmaz Güney Filmlerini” bir sanat eleştirmeni gözüyle seyrettik.
İlk kaçamak öpüşmelerimizi “Çamlık’ta” yapmak için büyük uğraşlar verdik.
Taşköprü, Büyük Saat, Kale Kapısı,Kazancılar Çarşısı,Ulu Camii,Tepebağ’da tarihin derinliklerine uzandık.
“Yeni Adana Gazetesi’nin ”mürekkep kokan sayfalarında ufkumuzu genişletmeye çalıştık.”Kaç-kaç’ı” bu gazetenin sayfalarından öğrendik.
Ulus Parkında Seyhan Nehri’ni seyrederek en güzel çaylarımızı yudumladık.
Bizler Adana’yı böylesine dolu dolu yaşadık.
Ayrıca “Adana Erkek Lisesi’nde “okumanın ayrıcalığıyla da övündük.
Çarpık kentleşme eskiden beri vardı. Ancak, Adana böylesine betona teslim olmamıştı.
Bir yeşil deniz görünümündeydi.
Günlerce yağan yağmurlar, burunlara kadar ulaşan toprak kokusu, en pahalı parfümlerle eş değerdeydi.
İlişkiler sımsıcaktı, dostluklar uzun solukluydu.
Bu güzellikler Adana büyüdükçe ve göç aldıkça kayboldu.
Aşırı ölçüde hormon verilen bir sebzeye dönüştü.
Tadı tuzu kalmadı.
Adana’da doğan, Adana’da karnını doyuranlar bu kente yabancılaştı.
İyilikler, güzellikler çok gerilerde kalmaya başladı.
Yeşilçam filmlerine de konu olan “Pammık Ağaları” yerlerini mafya bozuntularına bıraktı.
En önemlisi de “beyaz altın pambık” daha az ekilir oldu.
Adana’da Adanalılar azınlığa düştü.
Göç arttıkça kent duygusuzlaştı.
İnsani ilişkiler tükenmeye başladı.
Umut kenti Adana’ya gelenler yöreleriyle birlikte göçettiler.
Umutla gelenler,umutlarını tükettiğinde kentte küstü.
Gettolarla birlikte, hemşeri dernekleri çoğaldı.
Sonuçta Adana çok büyüdü,Adanalılık küçüldü.
Seçilenlerin ve atananların çapsızlığı ve yeteneksizliği Adana futbol takımları gibi, Adana’yı her bakımdan küme düşürdüler. Adana’yı “hederettiler”.
Kısacası; yakın geçmişte yaşadıklarımızla,bugünleri karşılaştırdığımızda hep birlikte”ALLAHINA GURBAN ADANALIM”diye haykırıp,”ADANALICA”söylenmeye ne dersiniz “GELDE“DELLENME.!”
NOT: ADANA’NIN 93. KURTULUŞ YILDÖNÜMÜ KUTLU OLSUN.
BEKİR SITKI ÖZER