
Bu bereketli, bu kadim Anadolu, ne değerler yetiştirmiştir, saymakla bitmez… Pir Sultan Abdal’ı, Mevlana’yı, Börklüce Mustafa’yı, Şeyh Bedreddin’i, Nazım Hikmet’i, Yaşar Kemal’i veya Musa Anter’i anlayan, bu dünyanın derdini de anlar, ne istediğini de bilir. Engin hoşgörü ve birikimiyle nice medeniyetlere beşiklik eden bu toprakların tek bir meselesi var akıp giden tarihle, o da insanın insana kulluğunun yok edilmesi, savaşsız ve barış dolu bir dünya kurulması. Bu kadar yalın, bu kadar haklı ve bu kadar zorunlu bir istek, elbet tarihsel süreçte karşılık bulacak.
Kentimizde de son dönemde barış rüzgarları esmeye başlayınca aklımıza, Diyarbakır Hançepek’inden dünyaya haykıran büyük ozan Ahmed Arif’in dizeleri geldi. Şöyle diyor usta;
“Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim,
Haberin var mi?
Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,
Karanfil kokuyor cıgaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin…”
Nasıl da özlemişiz ufak bir tebessümü, karşılıklı anlayışı, tokalaşmayı. Oysa bu coğrafyanın hamuru hoşgörüyle yoğrulmamış mıydı? Ne anlatıyordu Hacı Bektaş-i Veli, Ahmet Yesevi, Yunus Emre? Bu nedenle ufak bir adım, uzlaşı hamlesi tersine çevirdi esen sert rüzgarı. Şimdi bu hareketin devamını beklemek en doğal hakkımız.
Kent için birlik olacaksak, sorunları çözeceksek somut adımlar görmek istiyoruz. Haydi el atın tüm sorunlara! Ulaşımdan altyapıya, yeşil alandan, imar düzenlemelerine yığılan sorunları çözmek için atanmışı da seçilmişi de bir olsun. Öncelik istiyorsanız, samimiyseniz sırtımıza kene gibi yapışan hafif raylı sistemi Ankara gibi Ulaştırma Bakanlığı’na devredebilirsiniz. İsterseniz önerimiz çok olacaktır….