//
Hem kişisel olarak hem de kurumsal bir yapının markalaşma sürecine dair yaklaşık 30 senelik iş yaşamınızda deneyimlediğiniz ve uyguladığınız teknikleri kaleme aldığınız Mavi Çileğin Sırrı Destek Yayınları’nda tarafından yayınlandı.
////
SAYIN Doret Habib, kitabınızı yazma fikri ve sürecine dair bize neler söylemek istersiniz?
Sizin de bahsettiğiniz gibi iletişim sektöründe 30 yıldır elde ettiğim bilgi ve deneyimlerimin ürünü kitabım, raflardaki yerini aldı. Kariyer hayatım boyunca yüzlerce CEO’ya, üst düzey yöneticiye ve markaya stratejik iletişim teknikleri, marka yönetimi, medya ilişkileri ve kriz iletişimi gibi alanlarda danışmanlık sundum. Markaların fark yaratan başarı hikâyeleri yazmasına rehberlik ettim. Halen de mesleğimi büyük bir aşkla sürdürüyorum. “Mavi Çileğin Sırrı”nı ise tüm markalara ve markalaşma çabasında olan girişimcilere, hak ettikleri değeri elde etmeleri yolunda fırsat eşitliği sunmak amacıyla kaleme aldım.
Güvenilir, işini hakkıyla, en iyi şekilde yapan kurumların ve kişilerin hak ettiği değeri ve itibarı görmesini çok önemsiyorum. “Mavi Çileğin Sırrı” ile sektörlerinde başarılı ve ilham veren işler yapmasına rağmen kabuğunu kıramayan, hikâyesi ile pek çok kişiye ilham olabilecekken fark edilmeyen,
yaptığı işle gerçek ve gereken değerini bulunmadığını düşünen herkese faydalı olmayı hedefliyorum. Kitabım aracılığıyla, insanların, derneklerin, şirketlerin ve kurumların hak ettikleri marka değerlerini bulması için yıllardır sunduğum profesyonel desteğimi, kendi değerini bulma yolculuğunda bilgiye ihtiyaç duyan kişilerle ve girişimcilerle paylaşarak topluma faydalı olmak istiyorum.
Mor fil sadece farklılaşma bakış açısı değil yani olmayan bir metafor değil, Mavi Çilek diye bir meyve var. Kırmızı çileklerle dolu bir dünyada, tabiatta var olan Mavi Çilek meyvesi gibi bilmeyen başarılı işler yapmış çok kişi var, Mavi Çilek gibi fark edilmeyen, tercih edilmesi, rekabette kendini var edebilmesi için neler yapması gerektiğini metafor üzerinden tüm detaylarıyla anlattım.
Başarılı markaların iletişim ve pazarlama stratejilerinin sırlarını anlatan “Mavi Çileğin Sırrı” kitabım, okuyuculara öncelikle kendi özgün yanlarını keşfetmenin anahtarını sunuyor. Sonrasında da benzersiz markalarını yaratmaları ve rekabette öne çıkmaları için yol gösteriyor.
FARKINDALIĞI AŞILAYAN BİR KİTAP
Kitabın giriş bölümünde yaşadığınız olumsuz şeylerin sonrasında yeniden ayağa kalkmanız ve devam etmenize dair kendi hayatınızdan örnekler veriyorsunuz ve yaşadıklarınızı paylaşıyorsunuz. Mavi Çileğin Sırrı, iş hayatına yeni atılacak ya da kendi markasını yaratacak kurumsal hayattan ayrılmayı planlayan insanlara neler kazandırır? Markalaşma, bireyler için neden önemlidir?
“Mavi Çileğin Sırrı”nda okuyuculara ilham olması arzusuyla, kendi hayat yolculuğumu da samimi şekilde paylaştım. Aile geçmişimden anekdotlardan, kariyerimde iz bırakan anılara kadar pek çok detaya kitabımda yer verdim. Paylaştığım örneklerden biri de iki buçuk sene devam eden sağlık sıkıntısı sürecimdi. Aslına bakarsanız, kitabımın tamamlanmasını da uzun süren bu tedavi sürecime borçluyum. Şöyle ki, normal zamanlarda yoğun iş temposundan yazmaya ayırmadığım zamanları tedavi günlerim bana
armağan etti. Böylece bu zorlu dönem kişisel krizimden yarattığım bir fırsata dönüştü ve en büyük hayallerimden biri gerçek oldu. Ben de bu süreci okuyuculara ilham vermesi adına kitabımda da anlattım. Zorluklarla karşılaştığımda, bunları öğrenme ve kendimi geliştirme fırsatı olarak görürüm. Her zaman, kendi içsel gücüme ve hedeflerime odaklanarak motivasyonumu korurum. Her engel, aslında yeni bir başlangıcın kapısını aralar. “Mavi Çileğin Sırrı” okuyanlara bu farkındalığı da aşılayan bir kitap.
“Mavi Çileğin Sırrı”, içinizde keşfedilmeyi bekleyen değerleri görmeniz ve farklılıklarınızı güce dönüştürmeniz için interaktif bir rehber. Dünya değişiyor; marka değerini inşa etmek isteyenler için bugün, özgün yanını keşfetme ve farkını ortaya koyma zamanı! “Mavi Çileğin Sırrı” da işte bu kapıyı aralıyor…
KİTABIN KÜNYESİ:
Sayfa Sayısı: 264
Baskı Yılı: 2024
Yayınevi: Destek Yayınları
FARK YARATMANIN SIRLARI
Kitabımda her şeyden önce kişinin kendini yeniden keşfetmesinin önemini anlatıyorum. Her birimizin içinde gizli olan o eşsiz ve özgün gücü keşfetme yolculuğuna çıkaran “Mavi Çileğin Sırrı”nda kişisel markanızı nasıl yaratacağınızı, zorlukları nasıl fırsata dönüştüreceğinizi ve hayatınızda gerçek bir fark yaratmanın sırlarını paylaşıyorum. Kendi hikâyenizi yazmaya ve kendi başarınızın mimarı olmanın yollarını keşfetmeye hazırsanız eğer bu kitap tam size göre.
Kitabım içerik bakımından A’dan Z’ye interaktif bir markalaşma kılavuzu. Marka imaj çalışmalarından, etkili iletişim tekniklerine, kriz iletişiminden, medya ve reklam faaliyetlerine kadar pek çok konuda kapsamlı bilgiler içeriyor. Marka değeri oluştururken özgün ve yaratıcı olmanın sırları, ikna psikolojisi ve tekniklerini kullanarak yaratıcı bir iletişim dili oluşturma metotları ve güçlü bir marka inşa ederken izlenmesi gereken stratejileri kitabımda tüm detaylarıyla anlattım. Beş bölümden oluşan kitabımın ilk bölümünde; bireylerin kendini keşfetmesinin yollarını ve bu keşif sayesinde bir parçası olduğu markasının değerini yaratmanın, tüketen ve üreten kişiler olarak hayatı kendi kontrolünde tutmanın püf noktalarını açıkladım. İkinci bölümde, kişisel markanın önemine değinerek, bu özgünleşmenin, kişinin kendini bir marka proje olarak ele alması gerektiğini vurguladım. Bu
bağlamda da “kişisel marka” olarak yapılması gerekenleri, bu markanın yıldızının nasıl parlayarak ön plana çıkacağını ve rakiplerin arasından sıyrılma yöntemlerini masaya yatırdım. Üçüncü bölümü ise kişisel marka sürecine ayırdım. Hangi markaların başarılı olabileceğini, kişisel markanın ne olup ne olmadığını, imaj, itibar, markanın kişisel tanımını yaparak buradan hareketle bir yol haritası oluşturmak gerektiğinin altını çizdim. Dördüncü bölümde kişisel imajı ölçme ve değerlendirmeye değindikten sonra, güncelliği yakalamanın önemini, devinim halinde kalarak sürdürülebilir olmanın gerekliliğine vurgu yaptım. Son bölümde ise okuyucularıma, hızla değişen dünyada sürdürülebilir olabilmek için eğitimin, günceli takip etmenin ve yenilenmelerinin önemini anlattım.
KİŞİSEL MARKA OLMAK GEREKLİLİKTİR
“Kişisel marka olmak bir seçenek değil, zorunluluktur” diyorsunuz kitabın ilk bölümünde. Ülkemizde markalaşma kavramına kurumların ve bireylerin bakış açısı ne durumda? Kendimizin ve sınırlarımızın ne kadar farkındayız?
Çoğumuz kişisel marka olmanın bir opsiyon olduğunu düşünürüz. Değildir. Uzmanlık çağında kişisel marka olmak bir seçenek değil, gerekliliktir! CEO’lar, üst düzey yöneticiler ve girişimciler için bunu tartışmayız. Ancak kişisel markanızı inşa etmek için illa ki girişimci olmanıza veya kurumsal hayattan ayrılmanıza da gerek yok. Kurumsal hayatın içinde bir iş geliştirme uzmanı, kendi ofisine sahip bir doktor, bölgesel hizmet sunan bir emlak danışmanı, iş arama sürecinde olan bir yeni mezun veya bir kafe de çalışan barista da olsanız, içinizdeki potansiyeli ve amacınızı keşfetmelisiniz. Marka değerinizi yaratmak ve aranılan kişi olmak için kendi özünüzü bulmalı ve fark edilir olmalısınız. Bunu başarmak, hayatımızı kendi kontrolümüze almamızı sağladığı için son derece önemlidir.
Kişisel marka yolculuğuna çıkmak için öncelikle düşünce sistemini anlamamız gerekir. Hayaller, hedefler, zihinsel seçimlerimizdir. Hayallerimizi gerçekleştirme fırsatı, ancak doğru bir eylem planı yaparak ve zayıf
yönlerimiz yerine güçlü yönlerimize odaklanarak elde edilir. Bu nedenle hayalleriniz olmalı, hayallerinizin ne olduğunu bilmelisiniz. Hatta yazmalı, kelimeleri teker teker seçerek yazmalısınız.
Çok sevdiğim bir laf var: “Mantık, sizi A noktasından B noktasına götürebilir ama hayal gücü sizi her yere götürebilir.” Sakın yanlış anlaşılmasın. Gözlerimizi kapadığımızda Maldivlerde tatile gitmek bir hedef olabilir belki ama hayal derken gerçekleşmeyecek bir rüyadan da bahsetmiyorum. Hedeflerinizi, yol haritanızdaki bir sonraki aşamayı, bundan 5-10 sene sonra kendinizi nerede gördüğünüzü hayal etmeli ve planlamalısınız. Sonra bir bakmışsınız, hayallerinize ulaşmadaki yol haritanız gerçek bir yolculuğa dönüşmüş…
Bu yolculuğu net tarif eden Japonlara ait İkigai adında bir felsefe de var. İkigai akışta kalmak demektir. Herhangi bir şey yaparken nasıl zaman geçtiğini fark etmiyorsanız, o akışta kalmalısınız. Yani neleri iyi yapıyorsunuz keşfetmelisiniz. Sevilen işi yapmak, zorluklara karşı insanları daha dayanıklı hale getirir. Japonlara bu yüzden hayranım, kitabımda çokça örneği de onlardan verdim. İkigai’yi anlarsak kendi marka yatırımımızı daha keyifle keşfederiz.
YENİ KUŞAĞI İYİ TANIMAMIZ GEREK
Türkiye’de Z kuşağının ihtiyaçları, eğitime bakış açısı, iş hayatından ve gelecekten beklentilerine dair bir yapılan araştırmadan veriler paylaşıyorsunuz. Bu verilere bakarak X ve Y kuşağına nazaran, Z kuşağının zaman içerisinde markalaşmaya daha fazla yöneleneceğini ve hayatlarının bir parçası haline getireceğini söyleyebilir miyiz? Markalaşmanın geleceğini nasıl yorumlarsınız?
Günümüzde X ve Y kuşakları, daha çok emeklilik veya üst ve orta düzey yöneticilik konumunda yer alıyorlar. İş hayatının yeni bireyleri Z kuşağındakiler. Bu nedenle bu yeni kuşağı çok iyi tanımamız gerekiyor. Türkiye’de 13 milyondan fazla bir büyüklüğe sahip Z kuşağı üzerine yapılan bir araştırma, Z kuşağının mevcut ihtiyaçlarını, eğitime bakış açısını, iş hayatından ve gelecekten beklentilerini göz önüne seriyor. Yakın zamanda
yapılan Maya Vakfı ve Smartlook Analytics Laboratuvarı Z Kuşağı Nöropolitik Araştırma Sonuçları’na göre yeni dönemde fazla oyun oynanması ile oyun dünyasındaki başarısızlıkların gençlerin hayata bakışlarını etkilediğini tespit etti. Ve gençlerin çok para değil; aksine mutluluk, sosyallik ve gönüllü çalışmak isteğinin arttığı gözlemlendi. Gelecek kaygısı Z Kuşağında diğer kuşaklara oranla daha yüksek ve üniversite bölümlerini önemsemelerine rağmen eğitimin onlara rahat bir hayat sağlayacağına inanmıyorlar.
Z kuşağındakiler, bireyselliklerine önem veriyorlar, kendilerini iyi ifade ediyorlar ve kişisel tutumlarından ödün vermek istemiyorlar. En önemlisi de ileri yaştakilere oranla çok daha hızlı uyumlandıkları teknolojiyi ve sosyal medya araçlarını etkili kullanmak konusunda oldukça yetenekliler. Hepimiz, her gün sosyal medya üzerinden yarattığı içeriklerle yeni akımlar başlatarak kendi takipçi kitlesini oluşturan genç isimlere şahit oluyoruz. Gençler kişisel markaları ve kariyer gelişimleri için bu gelişen ve büyüyen bir trendi çok daha iyi kullanıyor.
Dolayısıyla kurumların da bu yeni kuşağın potansiyelinden yararlanabilmek için, yönetim ve iç iletişim anlayışlarını yenilenen dünyanın gerekliliklerine göre şekillendirmesi gerekiyor.
MARKA ALGISINI GÜÇLENDİRMEK
Değişen ve dönüşen bir şartları düşündüğümüzde, teknolojik gelişmeler ve yönelimlerle beraber 20 sene önceki yöntemlerin günümüzde pek azının kullanıldığını ve markalaşma süreçlerinin farklılaştığını söyleyebiliriz. Çağın gerekliliklerini göz önünde bulundurursanız, markalaşma tekniklerini güncellemek için nelere dikkat ediyorsunuz?
İletişim, 360 derece düşünülmesi gereken bir alandır. Kurumsal iletişimden sosyal medya projelerine, görsellerden görüntüye, paylaşımlardan videolara, postlara, basın ilişkilerinden reklam çalışmalarına, etkinliklerden içerik yönetimine kadar her aşama, geniş bir yelpazede ve farklı platformları
adresleyecek şekilde tasarlanmalıdır. Hele ki Dijitalin hayatımıza girmesi ile iletişim araçları bambaşka boyutlar kazandı. Yeni iletişim mecraları ve yeni tüketim alışkanlıkları, iletişim ve algı yönetiminden stratejilere kadar iletişimin tüm dinamiklerini gözden geçirme ihtiyacını doğurdu.
Artık çağımızın temel iletişim aracı da sosyal medya. İster tüketici deyin, ister potansiyel müşteri, ister networkünüz, hedef kitlenizi ne olarak tanımlarsanız tanımlayın, onlarla iletişiminizi sürdürmek, marka algısını güçlendirmek ve müşteri sadakatini artırmak için sosyal medyaya ihtiyacınız var. Sosyal medyada yapacağınız iletişimin tonu, içeriği, frekansı kadar takipçilerinizin profili de başarıya ulaşmadaki belirleyici kriterlerden biridir. Elbette bütün platformlarda yer almak da doğru bir strateji değildir. Her birinin dili birbirinden farklıdır. Günümüzde her platformlara özel içerik üretmek zorundayız.
Günümüz markaları için, hedef kitleleriyle sağlıklı ve gerçek bir iletişim kurmak en önemli ihtiyaçlarından biri. Dönemin ihtiyaçlarını zamanında anlayıp tüketicilere anlamlı yenilikler sunanlar, hızlı çözüm önerileri geliştirenler, sosyal gelişmelere karşı duyarlı davrananlar, fayda ve değer temelli pazarlama stratejileri oluşturanlar, tüketicilerin fiziksel ve ruhsal sağlıklarını iyileştirmek için sağlıklı yaşam ortamı arayışına girenler bu süreçten çok kârlı çıkacaklar. Ben de kitabımda tüm bunları okuyucular için bir başucu rehberi gibi düşünerek ele aldım. Mecra analizleri, kriz yönetimi ve iletişim teknikleri, medyayı doğru kullanma yöntemleri, etkili reklam yönetimi, veri ölçümleme gibi başlıklarla oluşturduğum yol haritasını; markaların hedef kitleleri ile sürdürülebilir, uzun vadeli, stratejik bir iletişim kurmalarına yardımcı olacak şekilde kurguladım.
KİŞİLERİ ÖZEL HİSSETİRMEK
Danışanlarınızın ve tanık olduğunuz bireysel markalaşma serüvenlerinde insanların en çok yanıldıkları, hata yaptıkları veya direnç gösterdikleri noktalar neresi oluyor?
Markalaşma denildiğinde çok yönlü ve kapsamlı bir yolculuktan bahsediyoruz. Bu yolculukta tek bir eksik bile hedeflerin gerçekleşmemesine
sebep olabilir. Markalaşma, bulunabilirlik üzerine inşa edilir. Marka ne kadar farklı ve özgün olursa olsun, satın alma esnasında akla gelmez ya da satış noktasında erişilemezse bir süre sonra yok olur. Bir marka –her şeyden önce– hem zihinlerde hem de satış noktalarında “bulunabilir” olmalıdır. Lüks markalar segmentinde ise durum tam tersi. Yani limited olması, beklenmesi, az bulunur olması kişilerin kendini özel hissettirmek önemlidir. Tüketici istediği cinsi, paketi, boyu, bedeni, rengi gibi birbirine bağlı sayısız ihtimali raftan/online/satış noktasında bulabilir olmalıdır. Bu ihtimallerin hepsi bir markanın lehine işlediği takdirde, o marka satış yapar.
Farklılaşma, bundan sonra devreye girer. Satın alma sırasında, en çok hatırlanan ve insanların karşısında her zaman hazır bulunan markalar başarılı olur. Kişisel markanızla siz de arandığınızda bulunabiliyor olmanız lazım.
Şunun da altını çizmem lazım. Nasıl kurumsal markalar için sürdürülebilirlik önemli ise kişiler için de çok önemli. Sürdürülebilir marka olmak için gelecekte tüketiciden ziyade toplumu ve insanı merkeze alan, gerçek anlamda değer yaratan, çevre dostu markaların yaşama şansı var. Şirketler kişiler finansal verilerin ötesine geçmek zorundalar. Daha yaşanır bir dünya için hem markalar hem kişiler hem de iletişimciler sağlıklı yaşam, sürdürülebilirlik, çevre, enerji, teknoloji gibi konulara önem vermeliler. Bugün kim olduğunuz dün yaptığınız seçimlerin sonucudur. Bugün yaptığınız seçimler yarın kim olduğunuzu belirler. Seçiminizi yapın, farkınıza, kişisel markanıza ve itibarınıza sahip çıkın…
Elbette bunlarla birlikte bir markanın ismi, hikâyesi, vizyonu, misyonu, görsel kimliği, logosunda ve ambalajlarında kullandığı renkler gibi pek çok ayrıntı tüketici nezdinde yarattığı algı için son derece önemli. Aynı şekilde marka itibarını korumak geliştirmek için etkili iletişim tekniklerine de hakim olmalısınız. Konuşma şekliniz ve verdiğiniz mesajlar kadar, yüz ifadeniz, baş hareketleriniz, göz ilişkiniz, jestler ve postür (Beden duruşu) gibi pek çok detay önemlidir. Okuyucular, “Mavi Çileğin Sırrı” kitabımda bu başlıklarla ilgili de oldukça detaylı bilgilere ulaşabilecekler.
ÇEVRE DOSTU MARKALARIN YAŞAMA ŞANSI
Pek çok sosyal sorumluluk projesinde kurucu, yürütücü ve gönüllü olarak görev aldınız/alıyorsunuz. Yine alanınızda pek çok ödüle sahipsiniz. Hem ulusal hem de uluslararası alanda önemli kuruluşlara iletişim danışmanlığı deneyiminiz bulunuyor. Tüm bu deneyime dayanarak özellikle pandemi sonrası ülkemizdeki marka ve kurumsal iletişim kavramlarına bakışla, yurtdışındaki bakış açısını kıyaslarsanız neler söylersiniz?
Pandemi ile birlikte markaların sosyal farkındalıklarının ve toplumsal duyarlılıklarının arttığını gözlemliyoruz. Gerek markalar gerekse bireyler, iyi şeyler yapmayı ve fayda yaratmayı merkeze aldılar. Özellikle de sürdürülebilirlik kavramı daha fazla konuşulur hale geldi. Sürdürülebilir marka olmak için gelecekte tüketiciden ziyade toplumu ve insanı merkeze alan, gerçek anlamda değer yaratan, çevre dostu markaların yaşama şansı var. Şirketler kişiler finansal verilerin ötesine geçmek zorundalar. Daha yaşanır bir dünya için hem markalar hem kişiler hem de iletişimciler sağlıklı yaşam, sürdürülebilirlik, çevre, enerji, teknoloji gibi konulara önem vermeliler. Global markalar sürdürülebilirlik yaklaşımının önemi daha önce kavramış gibi görünse de yerel markalar da bu dönüşüme hızla adapte olmaya başladı.
Yine, Pandemi süreci ile birlikte dijitalleşme ivmesinin bir anda büyüdüğüne ve bu sebeple dijital okuryazarlığın yaygınlaştığına şahit olduk. Medya kavramları çeşitlendi, e-ticaret rekorları kırıldı, sanal bankacılık daha fazla kullanılır hale geldi, uzaktan çalışma modelleri geliştirildi, dijital tehditlere karşı alınması gereken önlemler de arttı. Dolayısıyla tüm firmaların bu kez de sürdürülebilir teknolojilerle uyumlanmak için dijital yatırımlara büyük bütçeler ayırması zorunlu hale geldi. Yurtdışı buna daha hazırdı, ülkemizde ise hızlı bir dönüşüm söz konusu oldu. Bu noktada özellikle de genç nüfusumuzun yüksek oluşunun verdiği avantajla adaptasyon yeteneğimizi kullanarak yeni çalışma şekillerini hızla benimsedik.
KENDİNİZE DOĞRU SORULAR SORMAK
Mavi Çileğin Sırrı kapsamlı bir kurumsal iletişim ve kişisel markalaşma çalışması. İlk defa sizi okuyacak ve bu yola girecek
kurumlar/bireyler için neler söylemek istersiniz? Neleri yapmaktan çekinip neler için cesur davranmalılar?
“Mavi Çileğin Sırrı”ndan alabileceğiniz en önemli ders kendi benzersiz yolunuzu takip etmekten korkmamak. Herkesin içinde özgün ve değerli bir “mavi çilek” var. Kendi yolumuzu keşfetmek ve onu cesaretle ifade etmek hem kişisel hem de profesyonel başarıya giden anahtardır.
Kişisel marka, profesyonel dünyada sizi öne çıkarır ve fırsatların kapısını açar. Okuyucularıma, kendi hikâyelerini cesurca anlatmalarını ve gerçek kimliklerini yansıtmalarını öneririm.
Kırmızı çileklerin arasında parlayan mavi bir çilek olmak cesaret istediği kadar, benzersizliğin, özgünlüğün ve nadirliğin de simgesidir. Kendinizi farklılaştırıp, dikkat çekebildiğiniz, becerilerinizin yüksek olduğu alanlarda iletişim yaparak kendinizi insanların gözünde uzmanlaştırmalısınız. Herkesin benzer özellikleri ya da nitelikleri olabilir. Bu noktada kendinizi nasıl konumlandıracağınız, nasıl bir algı ve duygusal değer yaratacağınız önemli.
Bu aşamada kendimize doğru soruları sormak ve dürüstçe yanıtlamak bize yardımcı olacaktır. Markaların kendilerine soracağı doğru sorular, zor zamanlarda çıkış sağlar. Yanlış soruya doğru cevabı bulamayız.
Bir işe kalkıştığımızda, aklımızda hep şu sorular döner: Başarılı olabilecek miyim? İş bulabilecek miyim? Mülakatta neye dikkat etmem lazım? Hangi firmada hangi pozisyonda çalışacağım? Kaç para alacağım? Kaç para biriktirebilirim? Nasıl zengin olurum? Orada çok çalışmam lazım mı?
Aslında sorulması gereken sorular şunlardır: Potansiyelinin farkında mısın? Kendini tanıyor musun? Cesaretin ne kadar? Nasıl algılanıyorsun? Nasıl bir hazırlık yaptın?
Aynı soru-cevap yöntemi hedef kitlenin belirlenmesinde de geçerlidir. Yaptığınız işe ödeme yapacak kişi, kurumlar kimler? Kimdir? Nerede yaşar? Nasıl hedefleri var? Hangi sektörlerdedir, meslekleri nedir? Hangi lokasyonlardadır?
Sonrasında elde ettiğimiz cevapları anlama, analiz etme ve fırsat yaratma sürecine girmeliyiz. Doğru analiz dediğimiz şey, sorunları ve fırsatları doğru teşhis etmekle başlar. Öncelikle teşhis ettiğiniz sorunları ortadan kaldırmalı
hatta onları fırsata çevirmenin yollarını aramalısınız. Başımıza gelen her sorun, her kriz, her dert, her başarısızlık, her korku yaratan konu, aslında bizi büyütmek için bir fırsata dönüşebilir.
Böylece piyasaya sunduğunuz hizmet ve ürünleri baştan tarif edip, yeni bir bakış açısı ya da yaklaşımla kendi mavi okyanusunuzu yaratabilirsiniz. Hedef kitlenize hiç sunulmamış teklifler sunmak büyük avantajlar sağlar. Rekabet etmek yerine rekabeti anlamsız kılacak yeni alanlara yönelmek sizi birkaç adım öne taşıyacaktır. Başkalarını taklit etmek, kısa vadeli başarı gibi olsa da uzun vadede başarı sağlamıyor. Önemli olan olmayanı yaratmanız şart değil. Sektörü yeniden tanımlamalı ve tarif etmeli, farklı deneyimler yaratmalı, ihtiyaçlara uygun ürün hizmet geliştirmeli, yeni iş modelleri düşünmelisiniz.
Bu noktadan sonra da önemli olan sürdürülebilir bir iletişim yapmak, söylemi devamlı geliştirmektir. Her zaman gündeme, çağa göre yenilenmek gerekir. İnsanların ihtiyaçları devamlı değişse de temel duyguları değişmiyor. Her zaman duygulara yönelik iletişim yapmak çok önemli. Çünkü ürünler değil, duygular satın aldırır.
//