DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

HİÇ BİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK!

Yayınlanma Tarihi :
HİÇ BİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK!

KORONAVİRÜS İZLENİMLERİ…

HİÇ BİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK!

Çin’de başlayan ve kısa sürede dünyayı etkisi altına alan yeni tip Covid-19, uzun adıyla ‘Koronavirüs’ salgını tüm yaşantımızı baştan aşağıya değiştirdi.

Bu yeni virüs türüne bağışıklığımızın olamaması ve çok kısa sürede çok geniş kitlelere ulaşıp hastalandırabilecek olması, günlük hayatı sekteye uğratacak önlemler almamızı zorunlu kıldı. Öyle ki; anne babamıza, çocuklarımıza temkinli yaklaşmak veya uzaktan selamlaşmanın dayanılmaz ağırlığını yaşadığımız günlerle doluyuz.

Koronavirüs günlerinde virüsün bulaşmasını önlemek için bireysel olarak dikkat etmemiz gereken bir dizi kural varken, bir de durumun üzerimizde yarattığı psikolojik etkileri en aza indirmek için psikolojik bağışıklık sistemimizin de güçlü olması gerektiğini görmüş olduk. Alışık olduğumuz günlük hayatın rutinlerinin bir anda durması ve tüm günü hatta günleri evde geçirmek şüphesiz hepimizi buhranlı anlarla baş başa bıraktı.

Toplumun büyük çoğunluğunu duygusal, ekonomik, ruhsal ve fiziksel yönden hazırlıksız yakalayan salgın; hayatımı her açıdan tecrübe etmediğimi gözler önüne sermiş oldu. Herkesin sosyal durumu, ekonomik şartları, bilgi birikimi ve içsel motivasyonu oranında farklı deneyimler yaşadığı bu süreçte birçok gibi ne yapacağını şaşırmış vaziyette gerek evde gerekse sokakta sağa sola yürüdüğüm anlar yaşıyorum. Mesela; evde kalmaya alışan 15 yaş altı 3 çocuğumun sınırlı sokağa çıkma serbestisinde dahi evden dışarı çıkmak istememeleri derinden yaralanmama neden olmuştur.

Yaşananları gözlemlerken, konuyu izah etmeye çalışırken bir baba olarak elbette ki çocuklarını önceleyen, onlardan kesitler sunan, daha çok onları anlatan bir yapıyla hareket ediyorum. Pandemi yasaklarında evden dışarı çıkmaları gereken ilk günde yanlarında olamamanın burukluğu da ayrı bir sorun yaratmıştır içsel dünyamda…

Covid-19 günleri uzaktan eğitimde dersleriyle ilgilendikleri anların dışında sürekli cep telefonlarıyla haşır neşir olmalarına üzülmüş, kitap okumalarını salık vermiş ancak bir müddet sonra onları rahat bırakmaya çalışmış bir çaresizlikle de yüzleşmeme neden olmuştur. Sinirlendiğim ve gereksiz çıkışlarla etrafımı üzdüğümü de açık yüreklilikle ifade etmek gerekiyor.

Herkes sosyal durumu, ekonomik şartları, bilgi birikimi ve içsel motivasyonu oranında farklı deneyimler yaşıyor. Yaşıyor diyorum; çünkü süreç gerçekten hafife alınacak gibi görünmüyor. Son dönemlerde kuralların hiçe sayıldığını, salgın devam etmesine ve her gün ölümler yaşanmasına rağmen ‘Bize bir şey olmaz’ safsatasının hayatlara yön vermesinden de endişe ediyorum.

Elbette ki; bazı kişiler ne yapacağını şaşırıp belirsizlikten kaynaklanan kaygı, üzüntü ve umutsuzluk gibi duygular yaşarken, bazıları da yeni şeyler öğrenebilmek adına bu dönemi fırsat olarak değerlendirebiliyor. Bu süreçte şartları müsait olanların ya da tüm olumsuzluklara inat yaşamı seven insanların üretkenliğine de tanık olunmuştur. Yanısıra psikolojik dayanıklılığın önemi de bir kez daha ve güçlü bir şekilde kavranmıştır.

Her ne olursa olsun –ben başaramasam da- gelecek güzel günleri umut etmek gerekiyor. Hali hazırda hayatın neresinde olduğumuzu, bakış açımızı, değer yargılarımızı, alışkanlıklarımızı gözden geçirmemiz şart görünüyor. Elbette bu zor günleri atlatacağız. Hayatını kaybetmiş insanlara üzülürken hayatta kalmış ve kendini şanslı hisseden insanlar olarak, bağışıklık sistemimizi ruhsal ve fiziksel bütünlükle güçlendirebilmenin olanaklarına hazırlamamız gerekiyor.

Bu süreçte öğrendiğimiz bir şey daha var ki, bu konu pandemi sonrası için de önem taşıyor.

Koronavirüs günlerinde lügatımıza giren yeni bir tanımla da karşılaştık; İnfodemi salgını…

İnfodemi; abartılmış, alakasız ilişkilendirilmiş, asılsız, yalan, yanlış bilgiler, hurafe ve komplo teorilerinin insandan insana bir salgın olarak bulaşma biçimi olarak açıklanıyor.

İnfodemi salgını, hastalıkla mücadeleyi ve salgın yönetimini engelliyor. Tam olarak toplumda korku ve paniğe yol açarak salgını bulaştırmayı ve salgınla mücadelede dikkati dağıtarak zararı arttırmayı amaçlayan ‘infodemi’ salgınına karşı tetikte olmak zorundayız.

Adını, Dünya Sağlık Örgütü Yöneticisi Tedros Adhanom Ghebreyesus’un verdiği ‘İnfodemi’ ne yazık ki Covid-19’dan daha hızlı yayıldı. Öyle ki; Avrupa Birliği Komisyonu Başkan Yardımcısı Vera Jourova, Avrupa Birliği’nin EUvsDisinfo Araştırma Grubu’nun bulgularını paylaştı ve ‘Koronavirüs’ hakkında en az 150 yalan veya sahte bilgi ve haberin yayıldığını açıkladı.

Peki ‘İNFODEMİ’ salgınını nasıl önleyebiliriz?
İnfodemi salgını yalanı, hurafeyi, komployu, istismarı, fırsatçılığı, abartıyı, çarpıtmayı ve sobatajı içeriyor.
Bu tehlikeli süreci en az zararla atlatmak için kendimize şu soruları sormamız gerekiyor:
Bilginin maliyeti nedir?
Bilginin kaynağı nedir?
Bilginin aktarıcısı kimdir?
Bilginin mecrası neresidir?
Bilginin yayılmasından ne amaçlanıyor?
Bu bilginin kime ne faydası var?
Bilginin doğru anlaşılması için gerekli olan altyapı ve diğer destek bilgiler nelerdir?
Bilginin tarihsel süreci nedir?
Bu bilgiyi uzmanlar onaylamış mıdır?
Bilgide aktarılanı deneyimleyen insanların yaşadıkları tecrübeler nelerdir?
Bu bilginin ortaya çıkış tarihi nedir? Bu bilginin ortaya çıkış mekanı neresidir?
Bilginin muhatabı kimdir, hatibi kimdir?
Bu soruların cevabına hakim olmadan, “Böyle bir şey var; bu doğru mu?” diye soruyormuş gibi yaparak etrafa bilgi saçmak infodemiye sebep olmaktır.
İnfodemi en az salgınlar kadar öldürücü, yıkıcı ve yakıcı bir salgın hastalıktır.
Bu nedenle koronavirüs; bilgiyle kirlenmemenin ve kirletmemenin çok önemli bir hal aldığını da göstermiştir.

 

Sonuç olarak; pandemi süreci sıkıcı, bunaltıcı, zihnen yorucu ve ben dahil tüm insanları çok düşünceli bir hale sevketse de öğretici bir yanının olduğunu söylemek de gerekiyor. Her hayırda bir şer, her şerde bir hayır vardır. Bu sözün gücüne bazen inanası geliyor insanın. Koronavirüs gibi bir salgının ortaya çıkıp, yaygınlaşacağı ve dini ritüelleri, pazar ayinlerini, paskalyayı, namaz, hac, teravih, iftar, mevlit, sünnet töreni, cenaze töreni, hac gibi aklınıza gelebilecek bir cümle toplu ibadetleri iptal edeceği söylense hiç birimiz inanır mıydık? Topluluk oluşturucu tüm nişan, düğün, ofis, işyeri, lokanta, kahve, AVM, çarşı, pazar, ulaşım, akraba ziyareti, tiyatro, festival, hasta ziyareti gibi toplumsal yaşamın derin izlerini bir çırpıda özleme dönüştüreceği, rüyalarda gezdireceği anlatılsa gülüp geçerdik belki de…

Halâ yaşamımızı endişeye sevk etmeyi sürdüren, topluma karışmayı öteleyen bir virüsün kin, nefret, haset duygularının yersizliğini, sevgi ve saygının önemini, insani duyguların değerini öğreten bir yapıya büründüğünü de vurgulamak gerekiyor.

Başkalarının hayatını nasıl etkiledi bilemiyorum ama çok istemesem de işim gereği yine kalabalıklara karışmaya devam eden, bazı anlarda kendini koruyamamış biri olarak edindiğim izlenimler insanların bundan sonraki hayatlarının hem ekonomik hem de sosyal yönden eskisi gibi olmayacağını gösteriyor.

Tüm bunları söylerken insanoğlunun yenilenen hafızasının ne kadar ders alacağını, yaşamının geri kalan bölümüne nasıl yön vereceğini düşünmüyor da değilim…

Herkese, her kesime, önce sağlıklı, sonra huzurlu bir yaşam diliyorum.

Saygılarımla…

YORUM YAP