Kitapçıların raflarında yer alan 6 kitabı sizler için yorumladı
BİR SAVAŞ HİKÂYESİ İÇİN NOTLAR: Alaycılık ve acının, tatlılık ve ironinin bir karışımı olan bu kitabı yazar, ‘öfkeden doğan ve sonra belki de neredeyse narinleşen yaramaz bir kitap’ olarak tanımlıyor.
//
YILDIZLARIN FISILTISI: Yazarın sade, duru dili, gösterişsiz anlatımıyla günlük hayatın dertleri kimi zaman mucizeye, gizeme, gaipten gelen haberlere karışıyor.
//
MEBRURE: Çile Diyarbakır’da başlamış, İstanbul’da devam etmiş, İstanbul’dan Diyarbakır’a gelen, Diyarbakır’dan tekrar İstanbul’a giden çile Mebrure’nin kaderi olmuştu. Nihayet Mebrure’nin çilesi dörtlü sarmalın içinde İstanbul’da bitmişti.
//
EDEBİYATÇI GÖZÜYLE SÖZÜN İZİNDE: Doğru sandığımız, yanlış kullandığımız ifadeleri; birbiriyle ilgisiz sandığımız sözcüklerin arasındaki şaşırtıcı anlam ilişkilerini ve sözcüklerin kökenlerini öğrenirken her kelime kendi öyküsü, her deyim kendi kültürünün izleriyle inceleniyor.
//
TUT ELİMDEN İSTANBUL: Yazar, okuru yüz yıl önceye götürüyor. “İstanbul, İzmir, topyekûn vatan esaretle boğuşurken kalbimi serbest bırakmam ne ayıp. Ve fakat ya değilse, ya bu zalim günlere göğüs gerebilme, canı feda edebilme gücü, size sevgimi, bağlılığımı ifade etmemde saklı ise?”
//
BAŞTANKARA: Gezginlerin niçin Baştankaralarla tanıştıktan sonra burada kaldıklarının, bir daha yola çıkmadıklarının sırrını çözmüştüm bana göre. Böyle sakin, iç huzuruyla dolu bir yeri bırakmak istememiş, yolculuklarının amacının zaten buraya varmak olduğuna kanaat getirmiş olmalılardı. Doğrusu da buydu. En azından ilk günlerde.
İşte o kitaplar;
//
Sürükleyici bir ergenlik romanı
GİPİ’den BİR SAVAŞ HİKÂYESİ İÇİN NOTLAR. 2004’te yayımlandığı tarihten beri bir sürü dile çevrilip tüm dünyada çok satmayı başarmış, aynı zamanda yazara ödül aldıran kamusal başarılarından biridir. Yazar, betimlemekten çok çağrıştırdığı gelecekteki bir coğrafya fonunda, kendisi için en değerli olan derin temalara değinen sürükleyici bir ergenlik romanı kuruyor: Ergenlik ve büyümek, patlamaları ve ihanetleriyle arkadaşlık, her birimizin kalbinde yatan gizem. Alaycılık ve acının, tatlılık ve ironinin bir karışımı olan bu kitabı yazar, ‘öfkeden doğan ve sonra belki de neredeyse narinleşen yaramaz bir kitap’ olarak tanımlıyor. 144 SAYFA.
(KARAKARGA YAYINLARI)
//
Hiç eksik olmayan, düzen bozucu aykırı karakterler
NECİB Mahfuz’dan YILDIZLARIN FISILTISI. Kitap, basit insanların genellikle bir mahallenin etrafında gelişen hayatlarından kesitler sunuyor. Yazarın sade, duru dili, gösterişsiz anlatımıyla günlük hayatın dertleri kimi zaman mucizeye, gizeme, gaipten gelen haberlere karışıyor. Birlikte kaçmak isteyen âşıklar, herkesin bildiği küçük sırlar, eski bir kale kalıntısının etrafında şekillenen efsaneler, küçük felaketler ve talihin gülümsediği anlar, mahalleye düzen vermeye çalışan şeyhler, imamlar, muhtarlar ve hiç eksik olmayan, düzen bozucu aykırı karakterler, Nobel Ödüllü yazar kitabın kısa öykülerinde hayatın olağan akışının içinde karşımıza çıkıyor. 64 SAYFA.
(KIRMIZI KEDİ YAYINLARI)
//
Çile Diyarbakır’da başlamış, İstanbul’da devam etmiş
İSMAİL HAKKI İÇTEN’den MEBRURE: Diyarbakır – İstanbul Dörtgeninde Dram Dolu Bir Yaşam. Bazı insanlar dünyaya gözlerini çilelerle açar çilelerle kapatırdı. Mebrure de bu insanlardan birisi olmasına rağmen hayata küsmemişti. Ona böyle bir kaderi var olduğu iddia edilen ve inandığı tanrısı yazmamıştı. Ona bu kaderi yazanlar insanlardı. Ve insanların yazdığı bu kadere tam anlamıyla boyun eğmeden bu dünyadan göçmüştü. Çile Diyarbakır’da başlamış, İstanbul’da devam etmiş, İstanbul’dan Diyarbakır’a gelen, Diyarbakır’dan tekrar İstanbul’a giden çile Mebrure’nin kaderi olmuştu. Nihayet Mebrure’nin çilesi dörtlü sarmalın içinde İstanbul’da bitmişti. 295 SAYFA.
(KORA YAYIN)
//
Doğru sandığımız, yanlış kullandığımız ifadeler
AYÇA Akçay’dan EDEBİYATÇI GÖZÜYLE SÖZÜN İZİNDE. Kamber de kim ola ki onsuz düğün olmuyor? Paye ve ahtapot sözcükleri arasında nasıl bir ilişki var? Başına kuş pisleyen neden piyango bileti almak ister? Hunharca gülenlerden neden korkmalıyız? Hıyar neden kaba bir sözcük kabul edilmeye başlandı? Ant neden yenmez de içilir? Eğlenceli, bilgilendirici ve ilham verici hikâyelerle dolu kitap, dilin inceliklerini bir edebiyatçının bakış açısıyla ele alırken deyimlerin arka planındaki tarihi olayları inceleyip geçmişin dil üzerindeki etkisini de gözler önüne seriyor… Doğru sandığımız, yanlış kullandığımız ifadeleri; birbiriyle ilgisiz sandığımız sözcüklerin arasındaki şaşırtıcı anlam ilişkilerini ve sözcüklerin kökenlerini öğrenirken her kelime kendi öyküsü, her deyim kendi kültürünün izleriyle inceleniyor. Etimoloji meraklıları için, kelimelerin zaman içinde nasıl evrildiğini anlatırken tarihi ve kültürel bağlarını da ortaya koyarak okuyucuları dilin gizemli labirentlerinde gezdiriyor. 216 SAYFA.
(LİTERATÜR HAYAT)
//
İşgal günlerinin gerçek olayları
FÜGEN Ünal Şen’den TUT ELİMDEN İSTANBUL-İşgalin Romanı 1918–1923. İstanbul’un işgal yılları. Sokaklarda İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan askerler; binalarda başka başka bayraklar. İngiliz hapishanelerinde kaybolan hayatlar, çetecilerin kol gezdiği sokaklar… 1918’den 1923’e… Bir yanda işgalciler ama bir yanda ölümüne direnenler. Mitingler, Anadolu’ya cephane kaçırmaya çalışanlar, ertelenen aşklar… İşgal günlerinin gerçek olaylarını, roman kahramanlarının tanıklıklarıyla anlatan yazar, okuru yüz yıl önceye götürüyor. “İstanbul, İzmir, topyekûn vatan esaretle boğuşurken kalbimi serbest bırakmam ne ayıp. Ve fakat ya değilse, ya bu zalim günlere göğüs gerebilme, canı feda edebilme gücü, size sevgimi, bağlılığımı ifade etmemde saklı ise?” 248 sayfa.
(MONA KİTAP)
//
Sakin, iç huzuruyla dolu bir yeri bırakmak
SİNE Ergün’den BAŞTANKARA. Yazar kitabında öykülerinde yalnızlıklar, hüsranlar, kalakalmışlıklar, kayıplar, kıskançlıklar, parçalanmışlıklar var. Bununla beraber yeni ufuklara, fırsatlara, kesişmelere ve başlangıçlara da kapı aralıyorlar. İnsanın kendi karanlığı ve ışığını; kentle, çevreyle, kendiyle çatışmasını ele alan bu öyküler kimi zaman dümdüz gerçekliğe dönüyor yüzünü. Kimi zaman da özlü bir meselin mesafesinden bakıyor. Ve anlattıkları kadar susmasıyla da ifadesine güç katıyorlar. Gezginlerin niçin Baştankaralarla tanıştıktan sonra burada kaldıklarının, bir daha yola çıkmadıklarının sırrını çözmüştüm bana göre. Böyle sakin, iç huzuruyla dolu bir yeri bırakmak istememiş, yolculuklarının amacının zaten buraya varmak olduğuna kanaat getirmiş olmalılardı. Doğrusu da buydu. En azından ilk günlerde. 72 SAYFA.
(YAPI KREDİ YAYINLARI)