DOLAR42,8556% 0.06
EURO50,6849% -0.06
STERLIN58,0697% 0.08
FRANG54,3854% 0.04
ALTIN6.156,36% -0,59
BITCOIN87.120,12-0.039

YOKSULLUK MU, YETİMLİK Mİ?

Yayınlanma Tarihi :
YOKSULLUK MU, YETİMLİK Mİ?

Soğuğu sevmezdi.

Ayaz düştü mü aklına hep aynı çocuk gelirdi.

Kemalettin Tuğcu’nun romanlarından fırlamış, geceleri açlıktan uyanan, sabaha bir harabenin köşesinde varmaya çalışan o çocuk. 

Yanında bir sokak köpeği.

İnsanlardan çok ona güvenen bir köpek.

Onu dilendirmeye çalışan kötü adam. 

Ve belki, kendinden biraz büyük, iyi kalpli bir çocuk.

Dünyada başka kimse yokmuş gibi.

Çocukken kendini onun yerine koyar, ağlardı, sessizce.

Kimse duymasın diye değil; zaten duyan da yoktu.

Peki, X kuşağının ve öncesinin suçu neydi?

Yoksulluk mu?

Yetimlik mi?

Kaybetme ihtimalini erkenden öğrenmek mi?

Kim seçti o kitapları?

Kim karar verdi bir çocuğun kaderi öğrenerek büyümesine?

Neden umut değil de acı, hayal değil de yoksunluk okutuldu o yıllarda?

Ve nasıl oldu da o çocuklardan;

yalnızlığa alışmış, acıya dayanmayı erdem sanan, kaderle pazarlık etmeyen, şükretmeyi hak aramanın önüne koyan bir nesil çıktı?

Üzerine bir de melankolik özentiler ve dolmuş içi arabesk eklendi.

Fakirlikten kutsallık çıkaran şarkılar.

Çocuk yaşta büyütülen sesler, erkenden yorgun düşen yüzler.

Gözyaşıyla pazarlanan filmler.

Bugün adına “toplum mühendisliği” dediğimiz şey, o gün sadece “hayat” mıydı?

O kitaplar merhameti öğretti belki.

Güçsüzün yanında durmayı, paylaşmayı, sabrı. 

Ama;

67 kuşağının sorgulayan, bağıran, neden-sonuç kuran asi ruhundan sonra; hassas, suskun ve

fazla razı bir nesil geldi.

Üstelik; sınır koyamayı bilmeyen, kendini erteleyen, hak ettiğinden azına “olsun” diyen.

O nesil çok erken büyüdü.

Büyürken hiçbir yaşını tam yaşayamadı.

Ne çocukluğunu, ne gençliğini, ne de olgunluğunu.

Bir omzunda anne-babalar,

ötekinde çocuklar. 

İkisine de yetmeye çalıştı.

Hâlâ çalışıyor.

Gerekli miydi?

Belli değil.

Ama bedeli ağır oldu.

Soruyorum:

O romanları okuyan kim, bugün çocuğuna aynı kitapları okutur?

Okutmaz.

Bunu hepimiz biliyoruz.

Mesele artık kitaplar değil.

Bugün beyinler sürekli hareket hâlinde,

ruhlar  aç.

Kalabalıkların ortasında, herkes kendi yalnızlığını yaşıyor ve taşıyor. 

Yani an; dayanıklılıkla tahammülsüzlükler arasında sıkışmış hikâyeler  zamanı.

Bu, uzun bir yazının konusu.

Yazarız birgün.

Sağlıklı, mutlu ve kazançlı bir hafta olsun.

Mümtaz YURDAER

22.12.2025

YORUM YAP