DOLAR38,8068% 0.04
EURO43,5006% 1
STERLIN51,7645% 1.02
FRANG46,2600% 0.81
ALTIN4.056,84% 0,53
BITCOIN104.603,171.841

TÜP BEBEKLE GEBE KALMA ORANI YÜKSELDİ

Yayınlanma Tarihi :
TÜP BEBEKLE GEBE KALMA ORANI YÜKSELDİ

bebekTüp bebek yöntemi ile döllenen dünyadaki ilk bebek, bugün 35 yaşında yetişkin bir kadın. Üstelik evli ve bir çocuk annesi. Bu da demek oluyor ki, doğal koşullarda gebelik elde edemeyen çiftler, 35 senedir tüp bebek yöntemiyle çocuk sahibi olabiliyor. Dünyadaki tüp bebek teknolojisinin sürekli geliştiğine ve bu yöntem ile gerçekleşen başarılı doğum oranının sürekli arttığına dikkat çeken Acıbadem Adana Hastanesi Tüp Bebek Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Volkan Noyan, “İleri tıbbi teknik ve ileri teknoloji kullanımı ile günümüzde embriyo transferi başına ortalama % 55 gebelik ve % 40 canlı doğum gerçekleşiyor” diyor.

Halk arasında tüp bebek yöntemi olarak bilinen IVF (in vitro fertilizasyon) teknolojisi ile normal şartlarda gebelik elde edemeyen milyonlarca çift 35 senedir çocuk sahibi olabiliyor. Bilimsel açıdan çok büyük gelişmelerin yaşandığı tüp bebek yöntemiyle gebe kalma oranı bugün ortalama % 50-55’lere yükselmiş durumda.

Acıbadem Adana Hastanesi Tüp Bebek Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Volkan Noyan, tüp bebek teknolojisindeki gelişmelere dikkat çekerek, “Geçtiğimiz yıllarda embriyolar 3. günde transfer edilirken günümüzde 5. güne kadar beklenebiliyor. 5. gün embriyolarının transferinde embriyo ile rahim iç duvarı senkronizasyonu daha iyi sağlanıyor ve rahim kasılmaları azalıyor. Aynı zamanda gelişme ve tutunma potansiyeli daha yüksek embriyolar transfer edilerek, daha az sayıda embriyo transferi ile yüksek gebelik oranlarına ulaşılabiliyor” diyor. Ayrıca günümüzde tüp bebek yöntemi sadece gebe kalınamayan durumlarda değil, ailede bir tek gen hastalığı olması durumunda sağlıklı embriyo transferi ile hastalık taşımayan sağlıklı bir bebek sahibi olmak için de kullanılabiliyor. Tüp bebek tekniğindeki gelişmelerin bebek sahibi olabilme oranını sürekli arttırdığını söyleyen Volkan Noyan, tüp bebek tekniği ile ilgili yeni teknolojileri anlattı.

Başarının ilk koşulu: Uygun bir ‘embriyoloji laboratuarı’

IVF yönteminde işin püf noktası, teknolojik alt yapısı uygun bir ‘embriyoloji laboratuvarı’. Kaliteli embriyo oluşumu ve yüksek gebelik oranları için, laboratuvarın havalandırma ve filtre sistemleri, donanımı, ortamın sıcaklığı, partikül miktarı ve embriyoloji ekibinin tecrübesi başarıyı doğrudan etkileyen faktörler. Embriyoların saklandığı inkübatörler, inkübatörün ısısı, nem ve gaz oranları gibi faktörler de yine kilit öneme sahip. Örneğin, embriyoların saklandıkları inkübatörlerin her hasta için ayrı bölmesinin ve kapağının olması, embriyoların dış ortamla temasını azaltıyor ve başarıyı artırabiliyor.

Döllenme problemi olan hastalar için kullanılan yöntem ne?

IMSI ve HBA adı verilen yöntemler, döllenme problemi olan hastalar için başarı oranını önemli ölçüde arttırıyor. Spermin yapısal özellikleriyle tüp bebek tedavisinin başarısı arasında yakın bir ilişki söz konusu. Spermdeki ciddi baş anomalileri, döllenme ve gebelik oranlarında azalmaya neden oluyor. Normal mikroenjeksiyon işleminde spermler yaklaşık 400 kat büyütülerek inceleniyor. Ancak IMSI (Intrasitoplazmik Morfolojiye göre seçilmiş Sperm Injeksiyonu) yönteminde ise, sperm seçimi yaklaşık 6000-8000 kez büyütülerek yapılıyor ve sperm çekirdeği çok daha detaylı değerlendirilerek, vakuol adı verilen ve genetik hasarı gösteren yapılar saptanabiliyor. IMSI yönteminde daha kaliteli sperm seçimi ile şiddetli erkek infertilitesi saptanan ve önceki tüp bebek denemelerinde döllenme problemi yaşamış hastalarda, döllenme oranları % 20-40 artabiliyor. HBA (Hyaluran Binding Assay) yönteminde ise sağlıklı spermler, hyalurana bağlanıyor ve sadece kuyruklarının hareket etmesi sayesinde uygun olanları seçilebiliyor.

Sperm yoksunluğu durumunda ne öneriliyor?

Menide hiç sperm olmaması olarak tanımlanan azospermide, sperm hücreleri cerrahi yöntemlerle elde edilebiliyor. Prof. Noyan, testise bağlı nedenlerle gelişen azospermide, testis dokusunun cerrahi yöntemlerle açıldığını ve farklı bölgelerden örnekler alınarak sperm aranabildiğinin altını çiziyor. Mikro TESE (Mikroskopik Testiküler Sperm Eldesi) yöntemiyle sperm üreten kanallar, mikroskop eşliğinde büyütülerek inceleniyor ve sağlıklı görünen kanallardan, testis dokusuna çok daha az zarar verilerek biyopsi alınabiliyor. Bu yöntemle sperm bulma olasılığı % 50-60 oranına yükselebiliyor ve diğer yöntemlerle daha önce sperm bulunamamış hastalarda da bu yöntem ile sperm bulunabiliyor.

Sperm sayısı normal, yumurtalık rezervleri yeterli ama yine de döllenme gerçekleşmiyor. Bu durumda ne yapmalı?

Bazı çiftlerde sperm değerlendirmesi normal ve yumurtalık rezervi yeterli olmasına karşın, döllenme yine de başarısız sonuçlanabiliyor. Bu gibi durumlarda gebelik ve canlı doğum oranı ‘Ca-ionofor’ ile arttırılabiliyor. Olgun yumurtaların %30-35’in altında döllendiği bu hastalarda, Ca-ionofor ile döllenme oranları artabiliyor. Bu yöntem ile yumurta ve sperm kökenli döllenme problemi yaşayan çiftlerde döllenme oranları % 50-60’lara çıkabiliyor ve gebelik ve canlı doğum oranlarında da artış gözlenebiliyor.

Birden fazla başarısız tüp bebek denemesine karşı ‘yapay rahim yöntemi’

Endometriyal Ko-Kültür yönteminde, tüp bebek tedavisinden önce hastaların rahminin içinden biyopsi alınıyor. Elde edilen hücreler, kültür ortamında çoğaltılıyor ve tüp bebek uygulamasında elde edilen embriyolar yapay rahim de denilen bu kültür ortamında büyütülüyor. Burada hedef embriyoların doğal ortamlarındaki gibi beslenmeleri ve daha kaliteli şekilde gelişmeleri. Ko-kültür yöntemi; ileri yaş, başarısız tüp bebek denemeleri, önceki denemelerde embriyoların yavaş ve kötü kalitede gelişim göstermesi gibi durumlarda etkin olabiliyor. Tedavi sürecinin zahmetli olması sebebiyle daha maliyetli olan bu yöntem, standart yöntemlere göre belirgin bir üstünlük sergilemediği için yaygın olarak kullanılmıyor.

Embriyoların gelişimi kamerayla izlenebiliyor

Mikroenjeksiyon işleminden sonra embriyolar inkübatörler içerisinde saklanıyor ve belli aralıklarla gelişimlerinin değerlendirilmesi gerekiyor. Dış ortamdan etkilenmelerini önlemek için embriyolar, geliştirilen ‘embriyoskop’ yöntemi ile inkübatör dışına çıkarılmadan kamera ile izlenebiliyor. Kameralarla alınan bu görüntülerin yardımı ile embriyoların bölünme ve gelişimleri izlenerek en sağlıklı embriyonun seçilmesine çalışılıyor. Ancak yeni geliştirilmiş bir teknik olması nedeniyle, embriyo seçme aşamasında kullanılan kriterler henüz net değil.

Tek gen hastalığı riskine karşı sağlıklı embriyo seçmek mümkün

Tüp bebek yöntemi ile geliştirilen embriyoların dış tabakaları açılarak, polar cisimcikler ya da embriyonal hücrelerden bir ya da birkaçı incelenmek üzere alınabiliyor. Bu hücreler, çeşitli moleküler yöntemlerle incelenerek, bozukluk saptanmayan sağlıklı embriyoların transferi sağlanabiliyor. ‘Preimplantasyon genetik uygulamaları’ genel olarak ikiye ayrılmakta. Birinci yöntem olan ‘preimplantasyon genetik tanı’ (PGT), varlığı bilinen ve tek gen üzerinden geçiş gösteren hastalıkların tanınması esasına dayanıyor. Akdeniz anemisi gibi tek gen hastalıklarının taşıyıcısı olan çiftler PGT ile değerlendiriliyor ve böylece hasta olmayan embriyoların transferi gerçekleştirilebiliyor. İkinci yöntem olan ‘preimplantasyon genetik tarama’ ise kromozomal anomaliler, tekrarlayan tutunma (implantasyon) başarısızlıkları, tekrarlayan gebelik kayıpları ve şiddetli erkek infertilitesi gibi durumlarda kromozomların yapısal ve sayısal bozukluklarını ortaya çıkarmak amacıyla uygulanıyor. Bu yöntemin canlı doğum oranlarına etkisi ise henüz bilimsel olarak kanıtlanmış değil.

Gelecek için umut vadeden yöntem: ‘Metabolomiks’

Metobolomiks yöntemiyle, embriyo atıkları analiz edildikten sonra daha önce gebelikle sonuçlanan embriyo verileri kullanılarak sağlıklı olanları seçilebiliyor. Embriyoların metabolik olarak değerlendirildiği bu yöntemde, cihaza yerleştirilen embriyoların sıvıda bıraktıkları atıklar değerlendiriliyor. Embriyolar, şeker ve aminoasit gibi bazı maddeleri alıyor ve bunları kullanıp atıyor. Bu atıklar gebelikle sonuçlanan veriler ile karşılaştırılarak sağlıklı olanlar üzerinden tedaviye devam edilebiliyor. Prof. Noyan, henüz rutin uygulamaya girmemiş bu yöntemin fazla sayıda embriyo varlığı söz konusu olduğunda ümit vaat eden bir yöntem olduğuna dikkat çekiyor.

İkinci çocuk hayali için embriyo dondurma

Transfer sonrasında, elde kaliteli embriyoların kalması durumunda bu embriyolar dondurularak saklanabiliyor. Bu sayede gebelik elde edilememesi ya da ilerde yeni bir çocuk istenmesi halinde, yumurtalıkların uyarılması, yumurta toplanması, sperm enjeksiyonu ile döllenmenin sağlanması, embriyoların geliştirilmesi gibi birtakım işlemlerin tekrar yapılmasına gerek kalmıyor ve rahim içi çok daha basit bir şekilde hazırlanabiliyor. Günümüzde kullanılabilen hızlı dondurma (vitrifikasyon) yöntemi ile dondurulan embriyoların % 70’den fazlası çözüldükten sonra canlı kalabiliyor.

YORUM YAP