
Adana Barosu tarafından Seyhan Oteli’nde düzenlenen ‘Türkiye’nin Anayasa Sorunu’ başlıklı konferansa Prof. Dr. İbrahim Ö. Kaboğlu ve Yard. Doç. Dr. Abdullah Sezer konuşmacı olarak katıldı. Konferansa; çok sayıda avukat, stajyer avukat ve hukuk fakültesi öğrencilerinin yanı sıra öğretim elamanı katıldı.
Konferansın açılışında konuşan Adana Baro Başkanı Av. Mengücek Gazi Çıtırık, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. Dr. İbrahim Ö. Kaboğlu ve Yard. Doç. Dr. Abdullah Sezer’e, baromuz ev sahipliğinde gerçekleşen “Türkiye’nin Anayasa Sorunu” konusundaki konferansta iki değerli akademisyenin düşüncelerini paylaşmasından duyduğu memnuniyeti ifade ederek, eserlerini ders kitabı olarak okutulan Kabaoğlu’nun fikirlerinin önemli olduğunu vurguladı.
Baro Başkanı Av. Çıtırık’ın konuşmasında şunları söyledi:
“Değerli meslektaşlarım ve Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye’nin ışıklı çiçekli olarak nitelediği hukuk fakültesi öğrencilerim, sizleri en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Konuşmama şiirle başlamak istiyorum. Türk edebiyatının önemli şairlerinden Cemal Süreya’nın ‘Kısa Türkiye Tarihi’ isimli dizi şiirlerinin ikincisi şudur:
‘üç anayasa ortasında büyüdün: biri akasya, biri gül, biri zakkum’ Akasya 1924, gül 1961, zakkum 1982 anayasasıdır.
30 yılı aşkın süredir Zakkum’la büyüdük. Türkiye’nin modernleşmesi 1839’da başlar. Anayasalar toplumsal uzlaşma metinleridir. Demokrasinin kesintiye uğradığı ara rejimler döneminde hep anayasa değişikliklerinde çare aranmıştır. Darbeyi yapanların zihniyetinin her zaman anayasalara yansıtılmaya çalışıldığı da bilinen bir gerçekliktir. Bu nedenle, toplumun tüm kesimlerini kucaklayan, kimseyi ötelemeyen, yok saymayan, toplumun ortak ihtiyaçlarına yanıt veren, içeriği ve hazırlanma şekli metnin meşruiyetini belirleyen anayasa sorunu ülkemiz için son derece önem arz etmektedir. Son 30 yıl içerisinde de anayasamız yamalı bohça misali 17 kez değişime uğramıştır. TBMM’de Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nca yürütülmekte olan çalışmalarda 60 madde üzerinde değişikliğe gidilmesi hususunda mutabakata varılmıştır. Ayrıca, bu parlamentonun köklü bir anayasa değişikliği yapamayacağı, çünkü bu meclisin ‘kurucu meclis’ sıfatını taşımadığı yönünde çeşitli görüşler de bulunmaktadır. Anayasadaki değişikliklerde bir siyasi partinin parmak çoğunluğuna dayalı, dayatmacı anlayışla yaklaşılmaması, parlamenter-demokratik rejimden ve kuvvetler ayrılığı ilkesinden uzaklaşılmaması, Türk usulü başkancı bir modelin yaşama geçirilmesi hedeflenmemelidir”
Daha sonra, konuşmacıların kısa özgeçmişleri okundu ve program Baro Başkanımızın moderatörlüğü eşlinde başladı. İlk sözü alan Anayasa Profesörü İbrahim Ö. Kaboğlu, Avrupa ülkelerinden örneklerle anayasa yapım tekniklerini aktardı.
Prof. Kabaoğlu, “20. Yüzyılda Fransa, Almanya, İtalya, İspanya ve Portekiz’de yapılan anayasalar genellikle kopma dönemleri sonrasında hazırlanan anayasalardır, bizde de 1961 ve 1982 anayasasında olduğu gibi. 21. Yüzyıl anayasaları daha çok anayasal düzenin devamlılığından hazırlanan ve hazırlanmakta olan anayasalardır” diyerek, son yirmi yılda 60 dolayında anayasa hazırlandığını söyledi.
Kopma döneminde ise Mısır ve Libya’da anayasa hazırlandığını hatta Suriye’de de hazırlanabileceğini söyleyen Prof. Dr. Kaboğlu, “İsviçre, Finlandiya, Macaristan’da anayasal süreci, düzenin devamlılığı esasında anayasa hazırladılar. Türkiye’de de şimdi anayasal düzenin devamlılığı sırasında anayasa hazırlıyoruz. Kopma dönemi sonrasında hangi güç dengeleri ortaya çıkmışsa onlar belirleyici oluyor ama anayasal düzenin devamlılığı sırasında hakim olan güç dengeleri değil bütün taraflar devreye giriyor şu anda Türkiye’de olduğu gibi. Kopma dönemi sonrasında belirleyici olan güç dengeleri ve onların hedefidir. Bizde 1961 ve 1982 anayasası birbirine benzer ortam ve koşullarda teknik anlamda hazırlandığı halde 1961 anayasası daha özgürlükçü, 1982 anayasasının hedefi daha otoriter daha doğrusu güvenlikçi bir yaklaşım söz konusudur. Eğer hukuk devletinin kurulması amaçlanıyor ise güç dengeleri değil bütün aktörlerin katılımıyla anayasa hazırlanır ve elden gelindiğince uzlaşma süreci işletilir. İsviçre anayasaya halkla başladı halkla bitirdi. Finlandiya ise parlamentoda uzlaşma sağladı. Macaristan ise parlamento da çoğunluk ile aşırı milliyetçi, birçok uzmana göre ırkçı, dinsel motifli bir anayasa hazırlattı ve şimdi Avrupa’nın gündeminde Macaristan’ı demokratik yola nasıl sokacağız tartışmaları var” diye konuştu.
Yrd. Doç. Abdullah Sezer de, yeni Anayasa’nın haklar ve özgürlükler konusunda günün ihtiyaçlarına cevap verilebilir olması, demokratik olması gerektiğini, anayasanın hazırlanış yönetmeleri hakkında ise halkla başlayıp halkla bitirilmesi gerektiği konusunda avukatları bilgilendirdi.
Konferansın sonunda Prof. Kaboğlu ve Yrd. Doç Dr. Sezer’e katkılarından dolayı plaket ve çiçek takdim edildi.