Genellikle kalp krizi ve benzeri hastalıklarla karıştırılan panik bozukluğunun, hastane acil servislerine yapılan yanlış başvuruların önemli bir bölümünü meydana getirdiğini bildiriliyor. Özel Avrupa Hospital Psikiyatri Uzmanı Eda Aslan Üçkardeş, toplumda her 100 kişiden yaklaşık 3-4’ünün bu hastalıkla yaşadığını belirtti.
Panik atakların yoğun sıkıntı ve korkuyla başlayan yaklaşık 10-30 dk arası süren birden şiddetlenen ve kendiliğinden geçen nöbetler olduğunu belirten Üçkardeş, “ Bir panik atak geçiren hastalarda genelde, nefes darlığı ya da boğulur gibi olma, göğüs ağrısı ya da göğüste sıkışma, çarpıntı, kalbin kuvvetli ya da hızlı vurması, terleme, baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecek ya da bayılacak gibi olma, kontrolünü kaybetme ya da çıldırma korkusu veya ölüm korkusu gibi belirtiler mevcuttur“ dedi.
“Kötümser Düşünceler Panik Bozukluğunu Tetikler”
Tekrarlayıcı panik atakların olabileceğini söyleyen Üçkardeş, “Panik Bozukluk, ataklar arası dönemde “ya tekrar olursa endişesi” yaşanabilir. Atakların kalp krizi veya felç geçirme gibi kötü sonuçlar doğuracağına inanıp sürekli üzüntü duyulması ve atakların kötü sonuçlar doğurabilir inancı yüzünden günlük işlevselliğin bozulması ile seyreden ruhsal bir hastalıktır. Agorafobi ise, hastaların, yalnız başlarına atak geleceğini zannettikleri yerlere gidememe, o tür yerlerde kalamama durumudur. Yalnız başına evde kalamama, sokağa çıkamama, asansöre binememe, pazar yeri ve büyük mağazalar gibi kalabalık yerlere girememe gibi“ şeklinde konuştu.
“Psikoterapi yöntemi ilaç tedavisini güçlendirir“
Beyinde ki sinir hücrelerinden salgılanan, duyguları, heyecanı ve kaygıları düzenleyen bazı beyin hormonlarının anormal çalışması sonucu Panik Bozukluğun oluşabileceğine dikkati çeken Üçkardeş sözlerine şu şekilde devam etti.
“Günlük yaşantımızda ortaya çıkabilen doğal bir durum olan çarpıntı, nefes sıkışıklığı ya da baş dönmesi gibi bedensel belirtilerin, hasta tarafından kötü bir hastalığın belirtileri olarak yanlış yorumlanıp “kalp krizi geçiriyorum”, “öleceğim”, “çıldırıyorum”, “felç olacağım” şeklinde değerlendirmesi ile ortaya çıkabilmektedir. Hastalığın tedavisi ile yüz güldürücü sonuçlar alınabilmektedir.Beyin sinir hücrelerindeki anormal faaliyette olan hormonların İlaç tedavisi ile düzelmesi mümkündür. Yanlış bilgi ve inanışların düzeltilmesi temeline dayanan bilişsel davranışçı psikoterapi yöntemi ilaç tedavisini güçlendirir, hastanın iyilik halini uzun vadede korur.”