
Selam Dostlar,
Bu hafta ne yazayım diye düşünürken,boğazıma dizilen birkaç lokma bunları yazmama neden oldu.
Babalar Günü öncesi babalığı görmemiş,kemikleşmiş ve sıtması tutmuş yüreğimle iki çocuğumun gönlünü yapıyorum.
Yeni başlamışız kahvaltıya.
Tanrı bizim onu görmemizi istedi,belki başka bir güç yada belkide kendisi.
Kağıt topladığı arabasıyla geçerken göz göze geldik ve orada kaldık.
Karnın açmı dedim.
Evet dedi.
Gel dedim ve geldi.
Garson önce almak istemedi içeri, misafirimiz dedim ve oğlumun karşısına kendi yanıma oturttum.
Adı bende bir kuzu,yavru,çocuk.
Ona kurban olunacak kadar masum ve mahsun.
Iraklı ve 11 yaşında.
Elleri ve üstü kir içinde sabah erkenden çıkmış kağıt toplamaya.
Ne içersin dedim,çay dedi.
Kaç şeker atalım dedim,üç dedi.
Koptum.
Yıllar öncesine gittim.
O konuştu,lokmalar boğazıma düğümlendi.
Onun yaşındaydım yani 11 yaşımda.
Pazar sabahın yere serilmiş sofranın ortasına konan kasnağın üzerindeki sinide yapılan kahvaltı geldi aklıma.
Birde su bardağında şekerli çay.
Baba yok.
Kendi halinde bir anne ile birlikte en büyüğü 15 yaşında olan 4 çocuğuz.
Bakkal Abdullahtan alınan bir dalak sucuk(Adana ağzı ile İrişkin) , üçbeş yumurta,bugün en sevdiğim şeylerden biri olan gramla alınmış tulum peyniri ve sıcak pide ekmek.
Hepsi o günün şartlarında çok değerli ve sadece pazar gününe ait.
Varlık ile yokluk arası birşeydi aslında.
Uzun,zor geçecek bir yolun başlangıç noktası.
Sessiz,garip ve üstelik kimsesiz.
Ortaokula yeni başlamıştım.
Harçlığımı çıkarmak için yarım gün olan okul sonrası Adana Dörtyolağzı Özelsancak İşhanında çıraklık yapıyorum.
Okul bitince eve uğrama şansım yok.
Okul sonrası ne yerki o yaşta çocuk?
Ne bulduysa onu.
İste o zamanlarda,
Mavi Köşe Pastanesinin dönerli sandviçi,
Yeşil Fıstık Büfede hakiki vişne suyu ve tostu,
Gündoğdu Börekçisinin böreği.
Liman Lokantasından tavuk suyu çorba,
Onbaşılar Restoranttan gelen kebap kokuları meşhurdu.
O zaman burnumda tüterdi,
Sonralarda defalarca nefsimi körlediysemde,
Hala o anları unutamam ve düşündükçe burnumun direği sızlar.
Birçok şey lüks olduğu zamanlarda çok varlıkla büyümedik.
Ama paylaşmayı en derin duygularla yaşadık.
O nedenle onu ağırlamak bizim için büyük bir onur ve büyük bir lükstü.
Tekrar sözleştik onunla.
Buluşabilirmiyiz bilmiyorum.
O kirli elleri,o tertemiz gözleriyle hep aklımda kalacağı kesin.
Boyunun iki katı büyüklüğündeki iki tekerlekli kağıt toplama arabasıyla yüklenip gitti.
Oğlum,kızım,biz hepimiz gözlerimiz dolu dolu izledik onu ardından.
Ablası sordu oğluma,babam neden onu misafir etti diye.
Oğlumun cevabı aynen şuydu.
Empati dedi ve ekledi,
Elimizdekilerin kıymetini bilmemiz ve şükretmemiz için.
Kader,kısmet kimsenin siparişi ile elde edilmiyor.
Bugün var olan yarın yokolabiliyor.
Huzur,para,sağlık,insan,makam.
Hatta vatan.
Başta vatan olmak üzere elimizdekilerin kıymetini derinden bilmemiz,kimseye zarar verdirmemiz ve şükretmemiz gerekli.
Yunus Emre ne güzel demiş.
” Ne ekersen onu biçersin.
Döktüğünü içersin.
Bir gelirsin,bir geçersin.
Gerisi bahanedir ”
Çocuklarımızı,sağlığımızı ve vatanımızı ALLAH korusun.
Sağlıklı,mutlu ve başarılı bir hafta olsun.
Şarkımız siz,sevdikleriniz ve kahve keyfinize gelsin.
Saygılarımla.
Mümtaz YURDAER 17.06.2019
