
Kitapçıların raflarında yer alan 6 kitabı sizler için yorumladım…
TÜRKİYE’Yİ DÖNÜŞTÜREN AYDINLAR 1918-1945: Kitapta zor dönemlerden geçen insanların gerçek ve birbirini tamamlayan yaşam öykülerini, yaşanan birbirinden ilginç ilişkilerini okuyacak…
//
KENDİME DÜŞÜNCELER: Kitap, antikçağın bir kalıntısı değil, denge arayan, bilgelik isteyen, iç gücünü hatırlamak isteyen herkes için.
//
YORGUNLUK ÇAĞI: Yavaşlamayı umudu ve dengeyi yeniden hatırlamak isteyenler için samimi ve gerçek bir yol haritası.
//
BİZ ESKİDEN BURADA YAŞARDIK: “Usta işi temposu ve kurgusuyla Biz Eskiden Burada Yaşardık, asla uyanamadığınız bir kâbusun içine düşmüşsünüz gibi hissettirecek.”Nat Cassidy.
//
BEYAZ DAĞ: Çocukluğunun geleneksel dünyası ve karşısına çıkan yeni fırsatlar arasında bir tercih yapması gerekecek…
//
ÖLÜ KIZLAR: Yazar kitabında 1980’lerin başında, ülkece demokrasiye dönüşün kutlandığı günlerde öldürülen üç genç kadının hikâyelerinin peşine takılıyor.
İşte o kitaplar;
//
Tarihin sisleri arasından günümüze ışık tutan bir yolculuk

PROF. DR. ALİ Fuat Kalyoncu’dan TÜRKİYE’Yİ DÖNÜŞTÜREN AYDINLAR 1918-1945- Almanların ve İkinci Dünya Şavaşı’nın Türkiye Cumhuriyeti’ne Etkisi.
“Osmanlı modernleşmesine büyük katkı veren Türk-Alman ilişkileri, iki büyük dünya savaşında farklı boyuttaydı. Birinci Dünya Savaşı’nda aynı cephede yer almıştık. İkinci Dünya Savaşı’nda ise ilk savaşın getirdiği deneyimle, aynı ya da karşıt cephede bulunmamak için dikkatli bir politika izledik. Bu süreçte Türkiye için Almanya ve Almanya için Türkiye, hep önemli oldu. Gençlerimiz 150 yıldır Almanya’ya eğitim, umut ve gelecekleri için gidiyor. Türkler, zamanla Almanya’da yaşayan birinci sıradaki azınlık haline geldi. Siyasi sarsıntı yaşandığı dönemlerde Almanlar için Türkiye ve Türkler için Almanya sığınacak bir limandı. Sığınanların her biri, zamanla iki ülke arasında görünmez bir köprünün canlı parçaları olmuştur. Son yıllarda Avrupa genelinde yükselen göç hareketleri ve bunun sağ politikaları güçlendiren etkisi, tarihe yeniden ve dikkatle bakmayı gerektirmektedir. İki dünya savaşında ilişkilerimiz nasıldı? Nazi iktidarı hangi koşullarda ortaya çıktı ve neler yaptı? O dönemde dünya nasıl bir yerdi? Naziler tarafından ülkelerinden kovulan bilim ve sanat insanları Türkiye’ye nasıl geldi, buraya ne gibi katkılar sundu? İşte bu kitapta, o zor dönemlerden geçen insanların gerçek ve birbirini tamamlayan yaşam öykülerini, geri planda unutulan pek çok detayıyla çılgın bir dünya akıp giderken yaşanan birbirinden ilginç ilişkilerini okuyacak ve tarihin sisleri arasından günümüze ışık tutan bir yolculuk yapacaksınız.” Prof. Dr. Ali Fuat Kalyoncu. 486 SAYFA.
(İMGE KİTABEVİ YAYINLARI)
//
“Kendine hükmedemeyen, hiçbir şeye hükmedemez!”

MARCUS Aurelius’tan KENDİME DÜŞÜNCELER- En İyi İntikam Onlar Gibi Olmamaktır. Roma İmparatoru Marcus Aurelius, kitabı kendi iç dünyasını fethetme çabası olarak yazdı. Savaş alanında kurulan çadırların sessizliğinde, gecelerin yalnızlığında tuttuğu bu notlar; netlik arayan, sabrı sınanan, dürüstlüğe ve erdeme tutunan bir insanın içsesi. Bu kitap, felsefenin en sade hali: Gürültünün ortasında sükûneti korumak, Değiştirilemeyeni kabul etmek, Adalet, tevazu ve cesaretle yaşamak… Ve belki de en çarpıcı olan, aradan iki bin yıl geçmesine rağmen bu sözlerin hâlâ ruhumuza dokunabiliyor olması. Yazarın sesi hâlâ yakın, hâlâ insani, hâlâ bizi çağırıyor. Kitap, antikçağın bir kalıntısı değil, denge arayan, bilgelik isteyen, iç gücünü hatırlamak isteyen herkes için zamansız bir yoldaş. Bu kitap sana şunu fısıldıyor: Kendi içine bak. Çünkü bütün savaşlar ve bütün zaferler ilkönce orada başlar. 144 SAYFA.
(BEYAZ BAYKUŞ YAYINLARI)
//
Yalnızca dijital dünyanın değil; yaşadığımız çağın görünmez yorgunluğu

ASLI Aktümen’den YORGUNLUK ÇAĞI- Daha Anlamlı Bir Yaşam Mümkün. “Her şeyden soğumuş hissedip, hiçbir şey yokmuş gibi yaşamaya devam ediyoruz.” O telefonu yavaşça yere bırak! Her gün biraz daha yoruluyoruz. Ekranlara, beklentilere ve bitmeyen gündelik telaşlara yetişmeye çalışırken kendimizi kaybediyoruz. Bu kitap, yalnızca dijital dünyanın değil; yaşadığımız çağın görünmez yorgunluğunu da anlatıyor. Tükenen dikkati, hızın içinde eriyen duyguları, ilişkilerdeki mesafeyi ve kendimizle kurduğumuz bağın nasıl sessizce koptuğunu…Ama aynı zamanda bir uyanışın ve dönüşümün de izini sürüyor. Yavaşlamayı umudu ve dengeyi yeniden hatırlamak isteyenler için samimi ve gerçek bir yol haritası. Ve işte asıl mesele tam burada: Bu belirsizliğin içinde sen “kim” olmayı seçeceksin? 240 SAYFA.
(DESTEK YAYINLARI)
//
Uyanamadığınız bir kâbusun içine düşmüş gibi hissedeceksiniz

MARCUS Kliewer’den BİZ ESKİDEN BURADA YAŞARDIK. Charlie ve Eve, geçimlerini ev alıp satarak sağlayan genç bir çiftti. Dağların derinliklerine gizlenmiş hem güzel hem de ıssız bir mahalledeki metruk evi inanılmaz bir fiyata aldıklarında çok şanslı olduklarını düşünmüşlerdi. Ta ki bir gün kapıları çalana kadar.Kar fırtınası yaklaşmaktaydı ve bir adam, büyüdüğü evi çocuklarıyla karısına göstermek istiyordu. Kimseye hayır diyemeyen Eve, onları içeri buyur ederken hayatının hatasını yaptığının farkında değildi.Ailenin eve adımını atmasıyla birlikte tekinsiz olaylar baş göstermeye başlamıştı bile. Eve’in tek isteği bir an önce çıkıp gitmeleriydi fakat evin eski sakinleri artık hoş karşılanmadıklarını anlamıyor ya da anlamak istemiyor gibiydi. Charlie’nin yokluğuysa hiç yardımcı olmuyordu.Eve yavaş yavaş deliriyor muydu yoksa evde ve ailede gerçekten korkunç bir terslik mi vardı?”Usta işi temposu ve kurgusuyla Biz Eskiden Burada Yaşardık, asla uyanamadığınız bir kâbusun içine düşmüşsünüz gibi hissettirecek.”Nat Cassidy. 328 SAYFA.
(NOX YAYINLARI)
//
Halkının geleneksel göçebe yaşamı, sosyalist bir eğitimin sunduğu modern ideallere uygun bir yaşam

GALSAN Tschinag’den BEYAZ DAĞ. “Şimdi önümde vermem gereken bir karar var: Bu saatin sonunda hem gün hem de ay değişecek ve takvim doğum günümü gösterecek. Şimdiye dek yaşım sorulduğunda verdiğim cevap, o anki ruh hâlime ve arzuma göre 14 ila 17 arasında değişirdi. Fakat artık kesin olarak 15 yaşıma basacağım. Ne çocuk ne de yetişkin sayıldığım o ara dönem resmen sona erecek; çağımın eksiksiz bir tanığı olacağım. … Engellerin tümünü aşacak, tüm zincirlerden kendimi kurtaracağım. Sınıfımdaki, okulumdaki ve mensubu olduğum klandaki özel konumumun daima farkında olacağım. Hep dağları aşmayı hedefleyip, vadilerde değil, zirveye giden yollarda ilerleyeceğim. Kalabalıklardan ayrı, yalnız olacağım bir zirveye ulaşacağım.” Mavi Gökyüzü ve Gri Yeryüzü ile tanıdığımız çoban çocuğunun ergenliğe geçiş sürecinde düştüğü ikilemler, serinin son kitabında anlatılıyor. Kuzey Moğolistan’da Altay Dağlarındaki anavatanından alındıktan sonra taşrada bir başkentte okula gönderilen kahramanımız, halkının geleneksel göçebe yaşamı, şamanlık çağrısı, sosyalist bir eğitimin sunduğu modern ideallere uygun bir yaşam arasında kalıyor. Çocukluğunun geleneksel dünyası ve karşısına çıkan yeni fırsatlar arasında bir tercih yapması gerekecek… 288 SAYFA.
(VAKIFBANK KÜLTÜR YAYINLARI)
//
Kadınlarda kontrol edilmenin yarattığı ruh durumları

SELVA Almada’dan ÖLÜ KIZLAR. Belki de senin görevin budur: Kızların kemiklerini toplamak, bir araya getirmek, onlara ses vermek ve sonra da nereye gitmeleri gerekiyorsa oraya doğru özgürce koşmalarına izin vermek. Uluslararası üne sahip Bir Nehir Değil kitabıyla öne çıkan Selva Almada hem önemli bir feminist aktivist hem de çağdaş Latin Amerika edebiyatının en önemli yazarlarından biri. Carson McCullers, William Faulkner, Flannery O’Connor gibi isimlerle karşılaştırılan Almada, Truman Capote’nin Soğukkanlılıkla ya da John Hersey’nin Hiroshima isimli kitaplarının geleneğini sürdüren, onlar gibi farklı türleri, farklı teknikleri birlikte kullandığı bu çarpıcı eserde günümüzün en önemli sorununu, cinsel şiddeti ele alıyor. Sıcağı ve tozu dumanı, sırları ve çıkar çatışmalarıyla Arjantin’in taşra bölgelerini yakından tanıyan yazar kitabında 1980’lerin başında, ülkece demokrasiye dönüşün kutlandığı günlerde öldürülen üç genç kadının hikâyelerinin peşine takılıyor. Andrea Danne, María Luisa Quevedo, Sarita Mundín… Feci şekilde katledilen bu üç kadının ardından ne cinayet failleri cezalandırılmış ne de adaletin sağlanması için adımlar atılmış. Hem araştırmacı yazar hem de usta bir romancı olarak yaşananların izini süren yazar, kadınların günlük hayatta yaşadığı korkuları, dehşet hissini; her an erkek şiddeti tehlikesi altında olmanın, gözetlenmenin, kontrol edilmenin yarattığı ruh durumlarını da çarpıcı bir açıklıkla gözler önüne seriyor. Flannery O’Connor ve Juan Rulfo gibi Almada’nın kısa, öz ve tekinsiz yazını da kırsal hayata yönelik kavrayış, yalnızlık, ayartı ve inançla dolu. BBC Culture. 96 SAYFA.
(YAPI KREDİ YAYINLARI)
//

